Öğrencilerimle ilk dersimde sohbet ederdim…Birbirimizi
tanımadan derse geçmezdim…Karşılıklı merak böylece giderilmiş olurdu…Sorardım
onlara en son okudukları kitabı, yazarını, içeriğini…Aldığım yanıtlar
şaşırtırdı beni…Hangi gazeteyi okuduklarını, hangi sıklıkla, yani günlük mü
haftalık mı aldıklarını sorardım…Köşe yazarlarını sorardım…Hangi sayfadan
gazeteyi okumaya başladıklarını sorardım…İlginç yanıtlar alınca, üzülürdüm
onlar adına…Fark ederdim okumadıklarını…Ya da istenilen biçimde
okumadıklarını…Ülkemin geleceğini oluşturacak gençlerin bu hali,
kaygılandırırdı beni…
Kitap okuduğunu söyleyip yazarını bilmeyenler, gazete
okuduğunu söyleyip köşe yazarlarını bilmeyenler, gazeteleri okumaya spor,
magazin sayfasından başlayanlar, bir iki gazete dışında başka gazete adını
bilmeyenler, kitapçılara ders kitapları alma dışında uğramayanlar, sadece tek
gazete okuyarak belli bir görüşe angaje olanlar, karşıt görüşe tahammülü
olmayanlar, objektif değerlendirme yapamayanlar, siyasetle hiç ilgilenmeyenler,
benim çok canımı sıkardı…Nasıl olur böyle bir şey?..Hayret ederdim…Bir insan
okumadan nasıl durabilir ve bunun eksikliğini nasıl hissetmez?..Olacak şey mi?..Kitapsız
bir dünya oluşturup bu dünyanın dar kalıpları içinde yaşamak ne ıstırap verici
bir durum!..Ufku genişletmemek ne büyük eksiklik…Eve döner, eşime yana yakıla
gençlerin bu halini anlatırdım…Önce okuma sevgisini aşılamalıyım onlara, der,
hemen uygulama planları hazırlardım…
Bir gün sınıfa girdiğimde, öğrencilerimin beni çok mutlu
eden sürpriziyle karşılaştım…Sıralarında oturmuşlar, sevgi dolu gözlerle bana
bakıyorlardı…”Hayrola çocuklar!..Nedir sürpriziniz…” dedim…Bir okuma listesi
vermiştim onlara…Hep birden çıkardılar aldıkları kitapları…Sıralar kitaplarla
doldu…Alkışladım onları, onlar da beni alkışladı…Alkış sesini duyan okul müdürü
sınıfımıza geldi…Meraklanmış…Durumu anlattım kendisine…Mutlu bir şekilde
odasına geri döndü…Hemen bir sınıf kitaplığı oluşturduk…Kitaplıktan sorumlu
kişileri seçtik…Babası marangoz olan bir öğrencim, kitaplık dolabı yapımı için
babasına rica edeceğini söyledi…Ben de küçük bir not yazdım…Kitaplar
kaplanacak, üzerleri etiketlenecek, defter tutulacak, ödünç alınan kitaplar,
okunduktan sonra iade dilecek ve hemen o kitap başka bir öğrenciye
verilecek…Yıl sonuna kadar her öğrenci en az 30 kitap okumuş olacak…Her şey
tamamdı…Kitaplığı oluşturmuş, dolabı da büyük bir ihtimalle halletmiştik…O gün
eve çok mutlu döndüm…Bir şeyleri başarmanın mutluluğuydu bu…Huzur doldu
yüreğim…
Bir başka okulda öğrencilerime kütüphane alışkanlığı
kazandırmayı amaçladım…Dersine girdiğim sınıfları bizzat başlarında bulunarak
“İl Halk Kütüphanesi” ne üye olarak kaydettirdim…Hem günlük gazeteleri
okuyabilecekler hem de ödünç kitap alabileceklerdi…Zaman zaman ders çalışmak
için de gelebileceklerdi…Okul kütüphanesini de zenginleştirmek için kurumlara
dilekçe yazdım ve resmi kurumlardan ücretsiz kitap alarak, kütüphanedeki kitap
sayısını artırdım…Okul kütüphanesi ve İl Halk Kütüphanesi öğrencilerimin uğrak
yeri oldu…Ödevler de bu iki kütüphanede hazırlandı…Yorucu bir çalışma oldu
benim için…Ancak meyvaları öyle tatlıydı ki…
Yaşamımdan damlalar sundum size…Her damla bir emek, her
damla sevgi, deneyim…Öğretmenlik mesleğinin huzurunu yaşadım her daim…Mesleğimi
ve öğrencilerimi çok sevdim…Onlarda gördüğüm her olumlu parıldayış mutluluk
verdi bana…Okuma saatimizde kitap okurken ligiyle izlerdim öğrencilerimi…Okuma
sevgisini aşılayabildiğim için sevinçten kıpır kıpır olurdu
yüreğim…Duygulanırdım…Sessizce gözyaşlarımı silerdim…
Asım ERDOĞAN
0 Yorumlar
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum