Mustafa Kemal Atatürk anlatıyor:
Bombasırtı Olayı
“Bombasırtı
olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine
rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler
arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci
siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor.
İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat
ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor
musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor,
üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile
göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’anı Kerim okuyor
ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i Şehâdet
getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi
kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle
çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki
ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan
tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale
muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Ian
Hamilton’un Anafartalar Bölgesi’ne açmış olduğu yeni
cephenin amacı Kocaçimentepe idi. Bunun yanında Kocaçimen’in
bir parçası olarak ta Conkbayırı’ydı. Albay Mustafa Kemal’in
Anafartalar Bölgesi’ndeki başarının Kocaçimen bölgesinin
tutulmasını garanti altına almadığı düşüncesi ile bu bölgeyi
Anzac ve İngiliz birliklerine kaptırmamak için kuvvetlerini bu
zirve bölgesine yerleştirmeyi planlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal
ve Kurmayları Çamlıktekke’den Conkbayırı’na yönelirler ve
düşman uçaklarının takibi altında zorlukla 8. Tümen
karargahına ulaşırlar.
Anafartalar
Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal, tümen karargahından almış
olduğu bilgiler ışığında 10 Ağustos sabahı saat 04.30’da
baskın şeklinde bir taarruza karar verir. Conkbayırı’nda ise 8.
Tümene bağlı 23. ve 24. Alaylar bulunmaktaydı. Taarruza iştirak
edecek iki alay ise daha gelmemişti. Bu alaylar ise 28. ve 41.
alaylar idi.
Mustafa
Kemal O geceyi 8. Tümen karargahında geçirir. Tümen Komutanı ve
Kurmaylarına taarruzun nasıl yapılacağını anlatır. Mustafa
Kemal’e göre taarruz şu şekilde yapılacaktı. “Hücum
cephesinde 24. Alay’la bazı perakende erlerden bir avcı hattı
vardı. Bu hattın düşmana mesafesi azami 20-30 adımdı. İhtiyatta
bulunan 24. Alay Conkbayırı’na karşı ve yeni gelmekte olan 28.
Alay bunun solunda olarak, Şahinsırt’a karşı karanlıkta
fevkalade sükunet ve disiplinle, avcı hattının 20-30 adım kadar
gerisinde taarruz cephesi boyunca harp safı düzeninde bir vaziyet
alacaktı. Gecikmiş olan 41. Alay da gelişindeki vaziyete göre
kullanılacaktı. Düşmana katiyen tüfek ve tabii ki top ateşi
yapılmayacaktı. Erler süngü takacaklardı. Kararlaştırılacak
anda harp saf düzenindeki asker hücum yürüyüşüyle düşmana
atılacak ve önündeki avcı hattı da ona katılacaktı.”
Bu
karar üzerine Mustafa Kemal, 10 Ağustos sabahı yapılacak taarruz
için 8. Tümen komutanına alınacak düzen hakkında direktifi
verir. Bunun üzerine askerler düzenlenir. Bütün askerler süngü
takmış bir vaziyette siperlerinde beklemekteydi. Artık hücum
zamanı yaklaşmıştı. Albay Mustafa Kemal o anı bizlere şu
şekilde anlatır, “Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne
çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun
yapılmasını bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen
kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa
geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman
askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi
başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende
duran askerimiz üzerinde bir defa patlarsa, hücumun imkansızlığına
şüphe etmiyordum. Hemen ileri koştum. Tümen Kumandanı’na
rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber
olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet seri ve kısa
bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam
verdim ve dedim ki: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup
edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben
ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep
birden atılırsınız.” Kumandan ve subaylara da işaretime
askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum
safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı
havaya kaldırarak hücum işaretimi verdim.”
İşaretin
verilmesi üzerine süngü takıp hazır halde bekleyen Mehmetçik ok
gibi siperlerinden fırlayarak karşı siperlere daldılar.
Conkbayırı sırtlarında olan Yeni Zelanda askerlerinin iki
taburluk kuvvetinden kurtulabilenler, yamaçtan aşağıya doğru
düzensiz bir şekilde geri çekildiler.
Yine
bu anı bizlere Albay Mustafa Kemal (Atatürk) şu şekilde anlatır:
“Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar,
bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş
bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan
askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları
ellerinde subaylarımız, kırbacımın aşağı inmesiyle demirden
bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir
saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir
sesten başka bir şey işitilmiyordu: Allah, Allah, Allah!..”
Ön
siperlerde bulunan düşman askerleri bu seri saldırının üzerine
silahına davranamadı ve kısa sürede imha edildi. Sağ kanattan
ise 23. Alay askerleri, geriye çekilen Yeni Zelanda ve İngiliz
askerlerini takibe aldı. Ağıldere kesimine saldıran Türk
askerleri ile Tuğgeneral Boldwin komutasındaki dört taburluk bir
kuvvet saat 10.00’da şiddetli bir çarpışmaya tutuştu. Bu
saldırı sonucu General Boldwin ve Kurmay Başkanı da hayatını
kaybetti. Ağıldere kesimi nihayetinde Türk tarafının eline
geçmişti.
Muharebe
şiddetini sürdürürken, Çanakkale Muharebesi sonucunda Türk
milletinin gönlüne taht kuracak olan Mustafa Kemal ise ölümün
eşiğinden dönecekti. Yaşanan olayı 64. Alay Komutanı olan
Yarbay Servet bize şu şekilde anlatır: “Süngü hücumu
sırasında Conkbayırı tepesinde Mustafa Kemal’in yanındaydım.
Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra elini birden
göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezen o metin
asker, parmağını ağzına götürerek ve başını kaşlarını
yukarıya kaldırarak bana sessiz olmamı işaret etti.”
Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden şarapnel, O’nun göğsünde
bulunan saatine çarpmıştı. Saat parçalanmıştı ve göğsünde
küçük bir morluk oluşmuştu. İşte bu saat Mustafa Kemal’i
Türk milletine bahşetmiştir.
Taarruz
saat 12.15’te Mustafa Kemal tarafından durdurulur. Akşama doğru
Mustafa Kemal Kurmay Başkanı ile birlikte 5. Ordu Komutanı Liman
Von Sanders’in yanına giderek saldırı hakkında bilgi verir.
Muharebe esnasında göğsüne bir şarapnel parçasının çarptığını
ve şarapnelin saatine isabet ettiğini söyler. Saati ise o günkü
başarının hatırası olarak Liman Von Sanders’e hediye eder.
Liman Paşa ise Mustafa Kemal’e kendi altın saatini hediye eder.
10
Ağustos 1915 günü yapılan Conkbayırı Türk saldırısı, düşman
askerlerinin Conkbayırı’nı ele geçirme ümidini kursağında
bırakmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal’in dahi bir komutan olduğunu
bizlere tekrardan göstermiştir.
Kazandığımız
an bu andır
(Atatürk’ün
Çanakkale Savaşı anıları içerisinden önemli bir savaş taktiği
anısı)
Albay
Mustafa Kemal anlatıyor:
“…Düşmanın
karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım.
Efrat (erat) o müşkül araziyi bilâ tevakkuf kat’etmek (hiç
durmadan geçmek) yüzünden yorulmuş ve yürüyüş umku
(derinliği) pek ziyade derinleşmişti. Alay ve batarya kumandanına
efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini
söyledim. Denizden mestur (örtülü) olarak on dakika kadar
tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de, orada bir
Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na
gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda
tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde
evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait
değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na
vardık.
Şimdi
burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve
vakanın en mühim ânı bence budur.
Bu
esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı
tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren (gözetleme ve korunması
göreviyle) orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na
doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın
önüne çıkarak:
-
Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
-
Efendim düşman! dediler.
-
Nerede?
-
İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Filhakika
düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve
kemal-i serbesti ile (tamamen serbest olarak) ileriye doğru
yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi
bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye... Düşman da
bu tepeye gelmiş... Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha
yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek
fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti). O zaman artık bunu
bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıki durum tartışması)
midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan
efrada:
-
Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-
Cephanemiz kalmadı, dediler.
-
Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.
Ve
bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım. Aynı
zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile
cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim
bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye
saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı
da yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”
Albay
Mustafa Kemal
Çanakkale Savaşı sonrası rapor veren İngiliz Generali, mektubunda:
"Ölmek için savaşan bir orduyu yenmemiz imkansızdı. İstifamızı hoşgörün." yazmıştı..
****
Çanakkale Zaferi'nin 99. yıldönümü dolayısıyla
Başta Ulu Önderimiz Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüz ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi, saygı ve şükranla anıyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum