BİLGE KİŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BİLGE KİŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Öykü, yüzyıllar önce gözlemlenen bir olayı nakletmektedir:

Bir keşiş araştırma yapmak için bir köye gitmişti. Önce o köyün mezarlığına
girdi.

Çünkü kültürlerin, yaşam felsefesinin böyle yerlerde gizli olduğuna

inanıyordu. Gözleri birden mezar taşlarının üzerindeki rakamlara takıldı.
Mezar taşlarında 5, 867, 900, 20003, 4979, 7, 421 örneği,
birbiriyle hiç de bağlantısı olmayan rakamlar vardı. Uzun uzun düşündü,
fakat bu rakamların anlamını çözemedi. Köyün en bilge kişisine gitti, ona
sordu:

"Nedir bu rakamlar Tanrı aşkına?" dedi. "Bu rakamların gösterdikleri ay
mıdır, yıl mıdır, saat midir?"

Bilge kişi gülümseyerek yanıtladı:

"Bizler bebeklerimiz doğduğu zaman, bellerine bir ip bağlarız" dedi.

"Yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız. Öldükten sonra ise,
bellerindeki düğümleri sayar, düğümün sayısını mezar taşına yazarız."
Bilge kişi, karşısındaki keşişin bir şey anlamadığını görünce açıklamasını
sürdürdü:

"Böylece onun, ne kadar 'yaşamış' olduğunu anlarız."



Evvel zaman içinde, hayatın anlamı üzerine düşünen zengin bir tüccar yaşarmış. Bir gün Mısır’da yaşayan bir bilgenin ününü duymuş. Söylenenlere göre bu bilgin kendisine sorulan bütün soruları cevaplayabiliyormuş. Hemen oğlunu yanına çağırıp ondan bu adamın yanına gitmesini ve bilgeye “mutluluğun sırrı nedir?” sorusunu sormasını istemiş.

Delikanlı yorucu bir yolculuğun ardından sözü edilen bilgenin sarayına varmış. Bilge genişçe bir salonda insanların sorularını cevaplıyormuş. Sıra kendisine geldiğinde delikanlı da sorusunu sormuş.” Efendim ben size mutluluğun sırrını sormaya geldim, herkes hayatı boyunca mutluluğun peşinden koşuyor fakat çok az insan mutluluğu yakalayabiliyor. Lütfen beni aydınlatın.” Demiş. Bilge sakin bir tavırla konuşmaya başlamış,” Evlat, şimdi sorularına cevap aryan o kadar çok insan var ki… istersen iki saat sonra gel. Hem herkes dağılmış olur hem de senin soruna daha ayrıntılı bir cevap verebilirim. Şimdi sana bir kaşık verip kaşığın içine de iki damla zeytin yağı damlatacağım. Sen elinde kaşıkla beraber sarayımı gez, bahçelerimi dolaş; ama dikkat et kaşıktaki yağı sakın dökme.”

Delikanlı bilgenin dediği gibi yapmış. Elinde kaşıkla beraber sarayın bölümlerini ve dışarıdaki o eşsiz bahçeyi dolaşmış. İki saat sonra geri döndüğünde bilgeyi yalnız bulmuş. Sabırsızlanarak sorusunu tekrarlamış delikanlı . Bilge yine o sakin tavrıyla konuşmaya başlamış,” nasıl , sarayımı beğendin mi, odalardaki el işi İran halıları nasıldı, ya bahçedeki nadide güller, peki mutfağımda ki enfes yemeklere ne diyeceksin?” Delikanlı afallamış, çünkü kaşıktaki yağı dökmemek için o kadar dikkatli yürümüş ki etrafındaki hiçbir şeye dikkat etmemiş. Bilge bu defa daha ağır bir tavırla,” şimdi tekrar elindeki kaşıkla beraber git; ama bu defa gezerken halılara ,yemeklere, güllere, süs eşyalarına… dikkat et” demiş. Delikanlı tekrar gitmiş,bu defa etrafına dikkat ederek gezmiş. Bilgenin yanına döndüğünde, gördüğü her şeyi tüm ayrıntısıyla anlatmış. Bilgenin güldüğünü fark eden delikanlı elinde tuttuğu kaşığa bakınca, yağı döktüğünü fark etmiş. Bilge gülümseyerek “ işte evlat” demiş,

"Mutluluk etrafı seyrederken kaşıktaki yağı dökmemektir!”