BENCE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BENCE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yaşıyorum ya sen ona bak…
Bırakıp gidenlerin ardından bakıp da ağlayacak değilim…
Kıymetim bilinmiyorsa şu yalan dünyada
Onlar için ağıtlar yakacak değilim…
Kuru bir rüzgarım belki yapraklarımı döker giderim
Belki sıcak bir meltemim baharda sürgün verir sevgim
Ben yaşıyorum en saf halimle her şeyimi
Ve ne yaparsam yapayım sevilmiyorsam,
Sevdiremiyorsam kimseye kendimi
Suçlu aramam…
Her insan kadar biraz kırılganım
Her insan kadar özgürlüğünü seven
Her insanda olduğu kadar yaralı
Ama ben her baharda açabilirim, yeniden…
Mehpare ÖĞÜT
Ben hiçbir şeyi unutmam sevdiğimi de zira
Ama yeri gelir unutmuş gibi yaparım orası başka…
Belki bir sınama yöntemi belki de sabrımı deneme işi
Yüreğimi kendimce sorgulama yöntemi…
Gidenlerin gittiği günü milat sayarım
Her geçen güne bir gün adarım
Velhasıl kolay değil yaşanmışlıklarım
Belki de en zorudur yaşayamadıklarım
Lakin yürek bu…
Gitmek ayrı dönmek ayrı iştir
Yetiyorsa yüreği insanın
Dönmek istesin bir kez
Unutmuş gibi yapar ve hatta unuturum da…
Yeter ki geliyorum desin bir
Hiç durmaz kollarımı açarım….
Mehpare ÖĞÜT
Birilerinin birilerini tabir-i caizse salak yerine
koymasından nefret ederim…
İnsanların kendisini acındırmasını ise acizlik kabul ederim…
Herkesin iki ayağı var iken
Eli tutar, gözü görür iken
Yaşadığına şükredeceği yerde
Sürekli yakınmasından illallah ederim…
Ben hayatıma birilerini alırken
Birilerini de haberleri yokken silebilirim.
Karar benim vicdan benim…
Hesap sual dahi vermem çeker giderim…
Kalan düşünüp dursun derim…
Ne tükürdüğümü yalar ne de affederim.
Bu yüzden sevenim az da olsa
Ben böyleyim…
Ne değişir ne de beni değiştirmelerine izin veririm.
Ben böyleyim…
Sevene öz, sevmeyene üveyim…
Mehpare ÖĞÜT
Sana ayırdığım zamanların
hesabını veremezsin asla…
Hiçbir bahane haklı çıkartmaz
seni..
Ne sözler, ne şarkılar ve ne de
yaşanmamış bir hayat bağışlayabilirsin bundan sonra bana..
Ben seni bir bilinmezlik
deryasının içinde bulmuşken;
Belki de aynı yaralardan
muzdaripken;
Belki de ilk defa böylesine
hissetmişken;
Sen çekip gitmeyi seçtin hiç
düşünmeden.
Ve artık ben de bırakıyorum seni
unuttuğun yerde…
Bundan sonra kalbim nereye ben
oraya…
Yolun sonu nereye varırsa…
ღღ
Mehpare ÖĞÜT
İnsanın yaralarını sarması,
geçmişi yaşanmamış farz etmesi hayli zaman alıyor. Eksilenlerle kalanları
karşılaştırdığında, kalanların sayısının az olmasına rağmen aslında en vefalı
olanların kalanlar olduğuna hak veriyor. Ve onlara sımsıkı sarılarak unutmak,
geçmişe sünger çekmek, yarınlara umutla bakmak, güneşe gözlerini kısmadan
bakabilmeyi, yağmurlar altında ıslanmaktan korkmadan haykırırcasına şarkı
söylemeyi istiyor tekrardan. Tekrardan yaşamamak adına ise aynı şeyleri ayağını
sağlam basıp almamak için yeni yaralar, temkinli adımlarla yürüyor yollarda.
Bir çakıl taşının bile ayağına değmemesini umarak. Bir zamanlar kurduğu
düşlerin gerçekleşmemiş olması üzse de her ne kadar, başka düşler kurmayı
yeğliyor yeniden. Tüm cesaretini toplayıp devam etmek kaldığı yerden. Ama hep
güvende olduğunu bilerek…Güvenle bakmak istiyor yarınlara…
◕◕◕◕◕◕◕
Mehpare ÖĞÜT ◕◕◕◕◕◕◕
Zaman zaman oluyor hani durgunluklarım
Sessiz sedasız takıntılarım
Gözümde büyüttüğüm olaylarım
Yanlış anlaşılmalarım / Anlamalarım
Kendi içimde çözmeye çalıştığım durumlarım…
Bazen bağırmak geliyor içimden
Bazen de susup suskunluğumla ezmek herkesi…
Oluyor yani arada sırada karmaşık hallerim
Yine de her şeye ve herkese rağmen dağıtmak istiyorum
Yüreğimde ki sevgiyi…
Bazen hak etmediğimi düşündüğüm durumlar oluyor
Ağladığım ve boğazımın kuruduğu
Kendimi ifade edemediğim anlar
Hayattan bıkma noktasına geldiğim zamanlar
Yine de şükretmeyi düşürmemeye çalışıyorum dilimden
Benden de zor durumda olanlar var diyerekten.
Aslında ve oysa ki her şey koskoca bir hiçten ibaretken
Her şey olması gerektiği ve olduğu gibi yalnızca.
Yine de devam ediyor hayat her şeye ve herkese inat
İnadına yaşamak inadına sevmek gibi mesela…
Ve ben olduğum gibiyim aslında… Anlayana…
Mehpare ÖĞÜT
Direniş, eylem, taksim, gezi
parkı, İstanbul, Ankara, İzmir ve Türkiye !!!
İnsanlar kendi kaderlerini
kendileri çizemez ama ülkelerin kaderlerini tayin edebilirler. Seçim zamanında
bir takım vaatlerde bulunan insanların temel sorumlulukları arasında halkın
isteklerini yerine getirmesi, seslerine de kulak vermesi gerekir. Bu halk ne
demek istiyor diye düşünmesi. Eğer ki bu sesler duyulmaz ise neticede bu tür
hareketlere de imkan sağlamış olurlar. İşte bu eylemler, direnişler, günlerdir verilen
mücadeleler, insan olmanın onuruyla, vatan sevdasının bir sonucu olarak,
yılların getirisidir. Şimdi birileri de çıkıp şunu diyebilir. Siz seviyorsunuz
da biz sevmiyor muyuz vatanı. Ben böyle bir şey demiyorum. Ben hiçbir ayrım
yapmadan sadece kendi penceremden bakıyorum çevreme. Düşündüklerimi kendi
hissettiklerimle birlikte dilimin döndüğünce paylaşmak üzere.
Bir bardağa suyu ancak alabileceği
oranda doldurabilirsiniz. Eğer ki o bardağın sınırını bilmez ve suyu koymaya
devam ederseniz su taşar ve etrafa dökülmeye başlar. Ben eylemleri buna benzetiyorum.
Siz aynı bayrak altında aynı ülke sınırları içerisinde farklı ideolojilere
sahip insanlarla yaşamınızı sürdürürsünüz. Her şeyi güllük gülistanlık
sanırsınız ama bir de madalyonun görünmeyen diğer yüzü vardır. Aslında her şey bildiğiniz
gibi değildir ya da biliyorsunuzdur da yapabileceğim bir şey yok diyerek kenara
çekiliyorsunuzdur. Ama yolunda gitmeyen bir
şeyler vardır. Belki yıllarca suskun kalmışsınızdır, belki korkmuş, belki
başınıza bir hal gelir diyerekten hiçbir tepki verememişsinizdir. Ama günün birinde
ağaçlar dile gelir ve “kurtarın bizi” derler. Ve bu sesi duyan güzel yürekli,
duyarlı, vatan evlatları çıkarlar meydanlara... Kendilerince bildikleri doğrularla ve
hayatları boyunca insan olabilmenin verdiği vasıflarla sırf o ağaçların sesini
duyurabilmek adına başlarlar mücadele etmeye… Sonrasında başka insanlar gelir
etraftan çevresini seven, doğayı seven, duyarlı insanlar… Onlar da bu sesi
duyarlar, destek olurlar kendilerince. Sonra, başkaları, başkaları derken koca
bir ülke bu sesi duymaya başlar hep birden. İşte yılların birikimi sonucu bir
ağaç sayesinde başka şeyleri de sineye çeken insanlar bu eyleme destek olma
yolunda unuttukları bir takım insani duyguları da bu sayede hatırlayarak
yeniden paylaşmayı, birlikte ağlamayı, gülmeyi, sevinmeyi, dostluğu,
yardımlaşmayı derken unutmaya yüz tutmuş ne varsa hatırlayıverirler kısa süre
içerisinde. Sesler yükselir, yükselir ve kıtalar arasında da duyulmaya başlar.
Tepkiler azımsanacak gibi değildir elbette ama duymak istemeyenler her nedense
bildiklerini okumaya devam ederler ülkede…
Gelelim sadede… Ben siyasetle içli dışlı olan biri değilim ve işimde olmaz ama doğayı seven, yeşile
hasret bir insan olarak şunu deme hakkına da sahip görüyorum kendimi. Doğayı sevmeyen
kimseyi sevmez. Doğayı seviyorum deyip de ağaç katledenin sözünü de yalandan
sayarım ben. Ağaçlar tıpkı bir çocuk misali… Fidan olarak alırsınız ve ekersiniz,
her gün sularsınız ama onu o haşmetli haline getirene kadar yıllar geçer. Düşünün
bir ağaç ki kaç kişinin doğumuna, kaç kişinin bu dünyadan ayrılışına, kaç
kişinin konuşmalarına şahittir.. Dostlarımızla, sevdiklerimizle iki sohbet edip
de huzur bulduğumuz ve gölgesinde serinleyebildiğimiz tek yer ağaç altları
değil midir… Reva mıdır kalıp kalıp dökülmüş taş binaların içerisine insanları
sıkıştırmak. Küçük esnafı bir köşeye fırlatarak büyük alışveriş merkezlerine
muhtaç etmek ve sırf bu alışveriş merkezi için bu ağaçları katletmek. Günlerdir
milletçe takip ediyoruz eylemleri, destekliyoruz da... Haklı mıdırlar ? evet haklıdırlar. Şiddet
reva mıdır ? Hayır, değildir… İnsanların özgürlük ve haklarına müdahale etme hakkı
var mıdır ? Hayır, yoktur… İnsanlar sınırları aşmadan eylemlerini yapabilir.
Eğer ki amaç bu ülkenin yararına, insanlar adına güzel bir şeyler için oluyorsa
yapılmalıdır da… Ama şiddet olmadan, kimsenin burnu bile kanamadan.
Duyarlılığımızı bırakmadan. Sen, ben, o ayırımı yapmadan. Çünkü bu ülke ne
senin ne benim hepimizin. Atmaca gibi ülkenin bölünmesini parçalanmasını
bekleyen bir takım leş kargalarına fırsat vermeden… Kardeşçe, dostça, ülkemiz
için el ele…Hep birlikte… Ne ağaçlarımıza kıyalım ne de birbirimize. İnsanım
diyoruz ya hep o zaman insan olabilmenin verdiği tüm özellikleri göstermek
adına kulak verilsin bu seslere… Kulak verilsin ki kırdırılmasın bir kardeş
diğerine… Birlik ve beraberlik içerisinde ülkesini sevenler olarak kucaklayalım
doğamızı, yeşilimizi, insanlarımızı… Mutlu mesut yaşayalım hep birlikte,
ileriye doğru yürüyerek.
Ve Peygamberimiz Hz.Muhammed’in (S.A.V) söylemiş olduğu birkaç söze kulak verelim hepbirlikte…
“Yerdekilere merhamet edin ki
göktekiler de size merhamet etsin" (Tirmizî, "Birr", 16)
Kendisi bir defasında beş yüz
hurma ağacını birden dikmiş (İ Hanbel, 5:354) ve bu konuda şunları söylemiştir:
"Bir Müslüman bir ağaç diker
de bunun meyvesinden insan, evcil veya vahşi hayvan, veya bir kuş yiyecek olsa,
yenen şey diken için bir sadaka hükmüne geçer" (Müslim,
"Müsakat", 10)
"Kıyamet kopma anında bile
olsa, elinde bir ağaç filizi bulunan onu mutlaka diksin" (Buharî,
el-Edebü'l-Müfred, 168)
Davarları yapraklarını yesin
diye, bir ağacı sopayla çırpan adama şöyle müdahalede bulunmuştu: "Biraz
ağır ol bakalım, ağaca vurarak, onu kırıp dökerek değil, tatlılıkla sallayarak
yaprağını dök!" (Üsdü'l-Ğabe, 3:276)
Ülkemi ve doğayı seviyorum… Saygılarımla,,,
Mehpare ÖĞÜT