Direniş, eylem, taksim, gezi
parkı, İstanbul, Ankara, İzmir ve Türkiye !!!
İnsanlar kendi kaderlerini
kendileri çizemez ama ülkelerin kaderlerini tayin edebilirler. Seçim zamanında
bir takım vaatlerde bulunan insanların temel sorumlulukları arasında halkın
isteklerini yerine getirmesi, seslerine de kulak vermesi gerekir. Bu halk ne
demek istiyor diye düşünmesi. Eğer ki bu sesler duyulmaz ise neticede bu tür
hareketlere de imkan sağlamış olurlar. İşte bu eylemler, direnişler, günlerdir verilen
mücadeleler, insan olmanın onuruyla, vatan sevdasının bir sonucu olarak,
yılların getirisidir. Şimdi birileri de çıkıp şunu diyebilir. Siz seviyorsunuz
da biz sevmiyor muyuz vatanı. Ben böyle bir şey demiyorum. Ben hiçbir ayrım
yapmadan sadece kendi penceremden bakıyorum çevreme. Düşündüklerimi kendi
hissettiklerimle birlikte dilimin döndüğünce paylaşmak üzere.
Bir bardağa suyu ancak alabileceği
oranda doldurabilirsiniz. Eğer ki o bardağın sınırını bilmez ve suyu koymaya
devam ederseniz su taşar ve etrafa dökülmeye başlar. Ben eylemleri buna benzetiyorum.
Siz aynı bayrak altında aynı ülke sınırları içerisinde farklı ideolojilere
sahip insanlarla yaşamınızı sürdürürsünüz. Her şeyi güllük gülistanlık
sanırsınız ama bir de madalyonun görünmeyen diğer yüzü vardır. Aslında her şey bildiğiniz
gibi değildir ya da biliyorsunuzdur da yapabileceğim bir şey yok diyerek kenara
çekiliyorsunuzdur. Ama yolunda gitmeyen bir
şeyler vardır. Belki yıllarca suskun kalmışsınızdır, belki korkmuş, belki
başınıza bir hal gelir diyerekten hiçbir tepki verememişsinizdir. Ama günün birinde
ağaçlar dile gelir ve “kurtarın bizi” derler. Ve bu sesi duyan güzel yürekli,
duyarlı, vatan evlatları çıkarlar meydanlara... Kendilerince bildikleri doğrularla ve
hayatları boyunca insan olabilmenin verdiği vasıflarla sırf o ağaçların sesini
duyurabilmek adına başlarlar mücadele etmeye… Sonrasında başka insanlar gelir
etraftan çevresini seven, doğayı seven, duyarlı insanlar… Onlar da bu sesi
duyarlar, destek olurlar kendilerince. Sonra, başkaları, başkaları derken koca
bir ülke bu sesi duymaya başlar hep birden. İşte yılların birikimi sonucu bir
ağaç sayesinde başka şeyleri de sineye çeken insanlar bu eyleme destek olma
yolunda unuttukları bir takım insani duyguları da bu sayede hatırlayarak
yeniden paylaşmayı, birlikte ağlamayı, gülmeyi, sevinmeyi, dostluğu,
yardımlaşmayı derken unutmaya yüz tutmuş ne varsa hatırlayıverirler kısa süre
içerisinde. Sesler yükselir, yükselir ve kıtalar arasında da duyulmaya başlar.
Tepkiler azımsanacak gibi değildir elbette ama duymak istemeyenler her nedense
bildiklerini okumaya devam ederler ülkede…
Gelelim sadede… Ben siyasetle içli dışlı olan biri değilim ve işimde olmaz ama doğayı seven, yeşile
hasret bir insan olarak şunu deme hakkına da sahip görüyorum kendimi. Doğayı sevmeyen
kimseyi sevmez. Doğayı seviyorum deyip de ağaç katledenin sözünü de yalandan
sayarım ben. Ağaçlar tıpkı bir çocuk misali… Fidan olarak alırsınız ve ekersiniz,
her gün sularsınız ama onu o haşmetli haline getirene kadar yıllar geçer. Düşünün
bir ağaç ki kaç kişinin doğumuna, kaç kişinin bu dünyadan ayrılışına, kaç
kişinin konuşmalarına şahittir.. Dostlarımızla, sevdiklerimizle iki sohbet edip
de huzur bulduğumuz ve gölgesinde serinleyebildiğimiz tek yer ağaç altları
değil midir… Reva mıdır kalıp kalıp dökülmüş taş binaların içerisine insanları
sıkıştırmak. Küçük esnafı bir köşeye fırlatarak büyük alışveriş merkezlerine
muhtaç etmek ve sırf bu alışveriş merkezi için bu ağaçları katletmek. Günlerdir
milletçe takip ediyoruz eylemleri, destekliyoruz da... Haklı mıdırlar ? evet haklıdırlar. Şiddet
reva mıdır ? Hayır, değildir… İnsanların özgürlük ve haklarına müdahale etme hakkı
var mıdır ? Hayır, yoktur… İnsanlar sınırları aşmadan eylemlerini yapabilir.
Eğer ki amaç bu ülkenin yararına, insanlar adına güzel bir şeyler için oluyorsa
yapılmalıdır da… Ama şiddet olmadan, kimsenin burnu bile kanamadan.
Duyarlılığımızı bırakmadan. Sen, ben, o ayırımı yapmadan. Çünkü bu ülke ne
senin ne benim hepimizin. Atmaca gibi ülkenin bölünmesini parçalanmasını
bekleyen bir takım leş kargalarına fırsat vermeden… Kardeşçe, dostça, ülkemiz
için el ele…Hep birlikte… Ne ağaçlarımıza kıyalım ne de birbirimize. İnsanım
diyoruz ya hep o zaman insan olabilmenin verdiği tüm özellikleri göstermek
adına kulak verilsin bu seslere… Kulak verilsin ki kırdırılmasın bir kardeş
diğerine… Birlik ve beraberlik içerisinde ülkesini sevenler olarak kucaklayalım
doğamızı, yeşilimizi, insanlarımızı… Mutlu mesut yaşayalım hep birlikte,
ileriye doğru yürüyerek.
Ve Peygamberimiz Hz.Muhammed’in (S.A.V) söylemiş olduğu birkaç söze kulak verelim hepbirlikte…
“Yerdekilere merhamet edin ki
göktekiler de size merhamet etsin" (Tirmizî, "Birr", 16)
Kendisi bir defasında beş yüz
hurma ağacını birden dikmiş (İ Hanbel, 5:354) ve bu konuda şunları söylemiştir:
"Bir Müslüman bir ağaç diker
de bunun meyvesinden insan, evcil veya vahşi hayvan, veya bir kuş yiyecek olsa,
yenen şey diken için bir sadaka hükmüne geçer" (Müslim,
"Müsakat", 10)
"Kıyamet kopma anında bile
olsa, elinde bir ağaç filizi bulunan onu mutlaka diksin" (Buharî,
el-Edebü'l-Müfred, 168)
Davarları yapraklarını yesin
diye, bir ağacı sopayla çırpan adama şöyle müdahalede bulunmuştu: "Biraz
ağır ol bakalım, ağaca vurarak, onu kırıp dökerek değil, tatlılıkla sallayarak
yaprağını dök!" (Üsdü'l-Ğabe, 3:276)
Ülkemi ve doğayı seviyorum… Saygılarımla,,,
Mehpare ÖĞÜT
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum