Çok sevdiğim bir şarkı var, Mustafa Ceceli’nin…İkinci
dörtlüğü şöyle: “Seni hastalığımda sağlığımda da yanımda görmeliyim / Güneşin doğduğunu
da battığını da senle izlemeliyim / Yanabilir saltanatlar olsun yeniden yaparız
/ Bizde bu sevda sürdükçe ölsek de yan yanayız…” Harika bir birliktelik
isteği…Olması gereken…Gerçek aşk söylemi…Duygulanıyorum, bu şarkıyı
dinlerken…Hastalıkta da sağlıkta da hep yanımda gördüğüm, eşime bakıyorum,
gözlerim dolu dolu…Mutlu oluyorum, Tanrı’ma şükrediyorum…Evet!..sadece sağlıklı
iken değil hasta iken de el birliği, gönül birliği yapmalı, eşler…Korumalılar,
destek olmalılar, hep yanında olacağım, sana olan sevgim, saygım hiç bitmeyecek
diyebilmeliler birbirlerine…
Çok iyi tanıdığım bir çift vardı, üç yıl önce…Parmakla
gösteriliyorlardı herkese…Her yıl tatile çıkarlar, değişik yöreleri gezerler,
günlerce süren gezilerini videoya çekerlerdi…Evlerine döndüklerinde keyif
alarak izlerlerdi gezip gördükleri yerleri…İmrenirdi herkes onlara…Birbirlerine
saygılı davranırlar, mutluluklarını gözleriyle de dış dünyaya
yansıtırlardı…Eşimle ben, çok taktir ederdik onları…Örnek bir evlilik
oluşturabildikleri için övgüyle söz ederdik onlardan…Sonra ne olduğunu merak
ediyorsunuz değil mi? Anlatayım…Eşlerden bayan olanı kanser hastalığına
yakalandı…Erken teşhis olduğu için rahminin ve yumurtalığının alınmasıyla eski
sağlığına tekrar kavuşabileceği müjdelendi… Bayan, çok sevindi, eski sağlığına
tekrar kavuşabileceği için…
Fakat, o tarihten itibaren eşinden yeterince destek
görememeye başladı…Hiçbir anlam veremedi bu davranış değişikliğine…Çok
üzüldü…Üniversite’de okuyan kızlarının yanına gitmek istediğinde eşi, “Sen git,
ben burada kalacağım…” dedi, onu yalnız gönderdi İstanbul’a…Yol boyunca,
gözyaşı döktü, bayan…Aradan geçen 4 ayın sonunda eşinin boşanma isteğiyle
karşılaştı…Ve bir süre sonra da boşandılar…Beyefendi gerekçesini daha sonra
şöyle anlattı, yakınlarına: “Rahmi ve yumurtalıkları alınmış yarım bir kadını
ben ne yapayım…” Beyninden vurulmuşa döndü, bu sözü
duyanlar…Şaşırdılar…Yazıklar olsun, böyle eşe…Başka ne denebilir?..
Bir başka örneğe geçmek istiyorum, izin verirseniz…Şentepe
Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği yaptığım yıllarda, karı-koca öğretmen
arkadaşlarım da aynı okulda birlikte görev yapıyorlardı…Ders programlarını ona
göre ayarlarlar ve birlikte okula gelir, birlikte giderlerdi…Çok
mutlulardı…Okulun yakınındaki evlerine, yaş günü kutlaması nedeniyle, bazı öğretmen
arkadaşlarla birlikte ben de konuk olarak gittim…Evin hemen her odasında
birlikte çekilmiş fotoğraflarını gördüm ve kendilerini tebrik ettim…İki yıl
kadar sonra erkek öğretmen arkadaşımız, bir trafik kazası geçirdi ve tedavi
olmasına rağmen, felç olmaktan kurtulamadı…Tekerlekli sandalyeye bağımlı
kaldı…Ancak, sevgili eşinin ona gösterdiği şefkat, olağanüstüydü...Bütün
ilgisini eşinin üstüne yoğunlaştırmıştı…Hayranlıkla izliyordu herkes bu
davranışlarını…
İki tane de çocukları vardı ve onların bakımları da
eklenince, gerçekten çok ağır bir yükün altına girmişti…Dimdik, vakur duruşunu
gördükçe, alnından öpmek geçiyordu, içimden…Ben, o okuldan ayrıldım, başka bir
okula tayin edildim…6 ay sonra bana iletilen bir haberle, eşinin vefat ettiğini
öğrendim…Cenazesi kaldırıldığında çok üzgündü…Mezarına toprak attım,
arkadaşımın…Bir boş mezar da yanında duruyordu…Sordum, bu kimin diye…Eşini
işaret ettiler…İki mezar satın aldı…Ölünce eşinin yanına gömülmesini vasiyet
etti, dediler…Göz yaşlarımı tutamadım…Benimle birlikte ağlayan o kadar çok
insan vardı ki…
Sevgili dostlar!..Hep deriz ya…Önemli olan kara gün
dostlarıdır, diye…Aynı şey eşler için de geçerli…Önemli olan hastalıkta da tek
yürek olabilmektir…Birlikte mücadele etmek, birlikte direnmek, birlikte saf tutmaktır…Güzel
günler, sağlıkta da hastalıkta da birlikte geçen günlerdir…Ne mutlu, böyle bir
birlikteliği yaşayanlara…
Asım ERDOĞAN