KALEMİN TARİHİ YAZININ TARİHİNDEN ESKİDİR



Bir kuş, bir fare, bir kurbağa ve beş tane ok. Bu varlıklar, otuz kelimenin söyleyebileceklerini anlatmak için kullanılırdı önceleri; yazımızın ve kalemimizin olmadığı zamanlarda. İskitler, komşuları Perslere diyorlardı ki: Bir kuş gibi uçmayı, bir fare gibi toprağın altında saklanmayı, bir kurbağa gibi bataklıkta sıçramayı bilmiyorsanız, bizimle savaşmaya sakın ola kalkışmayın. Topraklarımıza ayak bastığınız anda, oklarımızın şiddeti sizleri yok edecektir.

Kalemin tarihi yazının tarihinden eskidir. Ne kadar eski olduğunu anlamak için işaret parmağınıza bir bakın. Toprağa ya da kuma, atalarımızın bu parmaklarıyla ilk işareti çizdiği zamanların, tarihin başlangıcı saydığımız yazının icadından bin yıllar öncesi olduğunu siz de fark edersiniz. Parmaklarımızın yerini alan kalemin yazıyla birleşmesi, Sümerlerin düzgün tabletler üzerine yazmak için çivi ve keskin objeleri kullanmasına rastlar. Parmak ve çividen sonrası; kamış fırçalar, şimşir veya metal levhalar, fildişi kalemler, kuş tüyleri, mürekkepli kalem, kurşunkalem, tükenmez kalem, daktilo, klavye ve gözler diye günümüze gelir.
Her şey Mezopotamya'da başladı. Sümerler ve Akadların paylaştığı topraklarda, yaklaşık altı bin yıl önce ilk piktogramlar (resim yazılar) çizilmeye başlandı. Bulunan ilk tabletlerdeki piktogramlar daha çok ziraat kayıtları için tutulan muhasebe hesaplarıydı. Bu işaretler, yumuşak kil tabletlere sivri uçlu kamış kalemlerle çiziliyordu. Kalemin atası sayılan sivri uçlu bu kamışlar, taze kil üzerinde yuvarlak şekiller çizemiyor; aksine daha köşeli ve düz, yani çivi biçimli kalıp çizgiler çekmeye yarıyordu. Bu yüzden yazı, çivi yazısı olarak adlandırıldı, kamış kalem de çivi olarak akıllarda kaldı. Piktogramların MÖ 3000 yıllarında daha çizgisel işaretlere dönüştüğü yıllarda, Mısır'dan Çin'e birçok bölgede farklı yazı sistemleri ve araçları doğuyordu. Eski Mısırlılara göre yazıyı yaratan Tanrı Thot, onu insanlara bağışlamıştı. Tanrıların yazısı anlamına gelen 'hiyeroglif', daha çizgisel ve geometrik çivi yazısından farklı olarak, şiirsel ve hayranlık verici bir üslupla çizilen resimlerden oluşur. Bu yazı, Nil Deltası'nda bol yetişen bir bitki türü olan papirüs üzerine yazılırdı. Bu yüzden yazıcı, kullanım amacına uygun olarak, ucu yontulmuş veya düzleştirilmiş bir kamışla çalışırdı. Mısırlıların kullandıkları mürekkep; is tozu ve su karışımına bir tür yapıştırıcının eklemesi ile elde ediliyordu.
Aslında ilk mürekkep, MÖ 2697'de Çinli filozof Tien-Lcheu tarafından bulunmuştu. İs, gaz yağı, misk ve eşek derisinden elde edilen bir tür yapışkan maddeyle yapılan bu mürekkep, ilk başta hiyerogliflerin siyaha boyanmasında kullanılırken, sonraları hem kağıdın hem de mürekkepli kalemlerin icat edilmesini sağladı. Romalıların daha da geliştirdiği kamış kalem, tüp şeklindeki bambu veya sazlardan yapılıyordu. Tüpün bir ucu kesilip içi mürekkeple dolduruluyordu. MS 400'lü yıllarda bulunan yeni mürekkep formülü, yüzyıllarca kullanılacaktı. Buna göre mürekkebe demir tozu, meşe palamudu tozu ve reçine gibi maddeler katılıyordu.
Yüzyıllar boyunca kullanılan tüy kalemler de bu formülden üç yüzyıl sonra geliştirildi. En değerli olanları, ilkbaharda canlı kuşlardan alınan, sol kanadın dışındaki ilk beş tüyden yapılırdı. Kanattaki tüyler dışa doğru eğimli olduğundan, özellikle sağ elle yazanlar için en uygun açıyı sağlıyordu. Zor bulunduğu için kuğu tüyü daha kıymetliydi. Daha çok bulunan kartal, baykuş, şahin, hindi ve horoz tüyleri de uzun zaman kullanılan kalemlerdendi. Ne ki, bu kalemler kuştan koparılır koparılmaz kullanılamazdı. Hazırlanması için en az bir haftaya ihtiyaç vardı. Tüy kalemlerin olumsuz yanı ise, kâğıda mürekkep damlatmamak için çok dikkat ve deneyim gerektirmeleriydi. İşte bu zorluk, bugün kullandığımız kalemlerin icadını zorunlu kıldı.


Önce Havada Sonra Karada: Tükenmezkalem
'Çok böbürlenmeyeyim ama, yazmak için yeni bir gereç bulduğumu sanıyorum...' Bu alçakgönüllü sözlerin sahibi Aix-la-Chapelleli yargıç Johanne Jantssen'dir. Aynı yıllarda Boston Mechanic, çelik kalemi kastederek; 'Kentimizde çok iyi tanınan saygıdeğer vatandaş Perregrine Williamson bu kalemi bulmuştur' der. 1808 tarihli bir Alman yayını, çelik kalem buluşunu Königsbergli bir öğretmene mal eder. İddialar şunu gösterir ki, mürekkepli çelik kalemler 18. yüzyılın sonlarına doğru, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunmuştur. Alonzo Townsend Cross'un 1878 yılında geliştirdiği ve patentini aldığı stilografik kalem ise günümüzün tükenmez kalemlerinin öncüsü sayılır. Cross, yine 1846'da mekanizması bugün bile kullanılan, ilk mekanik aksamlı kurşun kalemi de geliştirir.

Kaz tüyünün 1000 yıldan fazla kullanılmasının nedeni, onun niteliklerine eşdeğer bir madde bulunamamasından geliyordu. Kâğıdı yırtmayacak kadar yumuşak ve esnek tek maden altındı ve bu çok pahalıya geliyordu. Elle yapılan çelik kalemler çok sert olduğu için istenilen sonuç elde edilemiyordu. Endüstri Devrimi ile gelişen mekanik yöntemler, ucuz ve nitelikli çelik kalemlerinin üretimini de beraberinde getirdi. Ne ki, 1884 yılında Lewis Edson Waterman, o güne kadar yapılan kalemlerden daha iyi bir kalem tasarladı. Bu dolmakalemin ucunda bir hava deliği ve üç küçük kanal yer alıyordu. Böylece mürekkep kâğıda damlamıyor ve kalemin ucuna daha kolay gelebiliyordu. Bugün de bir dolmakalemde, geliştirildiği yıllardaki gibi dört ana bölüm bulunur. Kâğıtla temas eden uç, uca mürekkep sağlayan altındaki mekanizma, kalemi tutmamıza yarayan birleştirici silindir ve silindirin içindeki mürekkep haznesi. Bu hazneye mürekkep doldurmak için 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özel basınç sistemleri kullanıldı. 1950'lere gelindiğinde ise, bugün kullandığımız değiştirilebilir kartuşlar geliştirildi. Ne ki, 50'lerde dolmakalemin pabucu çoktan dama atılmıştı.

19. yüzyıl sonlarında, dolmakalemle aynı tarihlerde geliştirilen tükenmezkalem, ne gereği var denilerek seri üretimine geçilmeyen bir denemeden ibaretti. Lazslo Josef Biro adlı Macar gazeteci, 1938 yılında bugün de kullandığımız tükenmezkalemlerdeki sistemi geliştirdiğinde ise sadece kendi zorluklarını aşmak istiyordu. Gazeteci olan Biro, baskıda kullanılan mürekkebin gazete sayfalarında hemen kuruduğunu fark etti. Bu mürekkebi, dolmakalemde de denemek istedi, ama olmadı. Diğerlerinden daha yoğun olan bu mürekkep, dolmakalemin ucuna akmıyordu. Bu yüzden dolmakalemin ucundaki düzeneği değiştirerek buraya bir bilye yerleştirdi. Bilye her turda aldığı az miktardaki mürekkebi, düzgünce kâğıda geçiriyordu. 20. yüzyılın ortalarında gelişen uçak endüstrisi de, tükenmezkalemin dünya çapında kullanılmasının yolunu açtı. Şöyle ki, uçaklar 2 kilometrenin üzerine çıktıklarında hava basıncı azalıyordu. Dolmakalemin içindeki mürekkep atmosferik basınçta doldurulduğu için, daha düşük basınçta kendiliğinden aktığından, hem yazıları hem de giysileri berbat ediyordu. İkinci Dünya Savaşı'nda hava kuvvetlerinde yoğun olarak kullanılan bilye uçlu bu kalem, zamanla günlük hayatımızın en önemli aracı haline geldi. Yani, birçok kalemde pilot ibaresini görmenizin nedeni, sadece kalemin uçurmasından değil. Kalem neyi mi uçurur? Kelimeleri, düşünceleri, duyguları, yani sizi!

Alıntıdır

0 Comments: