Uşak'ta İstanbul Sineması, açık
hava sinemalarının en bakımlısı, en güzeliydi, 70’li yıllarda…Büyük bir
sarmaşık, kapalı sinema salonunun bulunduğu binayı tamamiyle sarmıştı…Aralarına
konulan, çeşitli renklerdeki lambalar bir yanar, bir sönerdi…Oluşan renk
cümbüşü harika bir görüntü sergilerdi…Mavi renkli tahta sandalyeler intizamla
dizilmişti…Yerler, toz kaldırmasın diye, film başlamadan önce sulanırdı…İçeri
girdiğinizde, sizi yer gösterici karşılar, çoğu ona para vermemek için, iteler,
kendi arar bulurdu sandalyesini…Hava durumu çok önemliydi, açık hava sinemalarını
işletenler için…Gündüzden akşamki hava durumu, film afişinin yanına
asılırdı…”Lütfen dikkat! Bugün hava açık olacak, yağmur
yağmayacaktır…Duyurulur…” yazısını okuyan, gönül rahatlığıyla biletini
alırdı…Babam, Hülya Koçyiğit’in filmlerini çok severdi…Elinde biletlerle eve
geldiğinde, biletleri bana göstererek, bir sağa bir sola sallar, benim sevinç
çığlıklarımı duymak isterdi…Annem, her zamanki titizliğiyle hava raporuna
inanmaz, şemsiyelerimizi de mutlaka yanımıza alırdı…Çekirdek çitlemek, olmazsa olmazlardandı
o zaman…Bakkaldan öncelikle o alınır, annemin özel çantasına yerleştirilirdi…
Biletimizi aldığımız akşam,
erkenden akşam yemeğini yedik, son hızla sofrayı toplayıp yola
koyulduk…Yürüyerek 10 dakikalık yolumuz vardı…Konuşa konuşa İstanbul
Sineması’na ulaştık…Gecenin karanlığında sinema, aydınlatılmış haliyle çok hoş
görünüyordu…Biletimiz, girişte ikiye bölündü ve yazlık sinema’nın beyaz büyük
perdesinin olduğu, bahçe bölümüne ulaştık…Babam, Uşak’ta tanınan biri olduğu
için, selam vererek ilerleyebiliyordu…Bu nedenle yerimize hemen
ulaşamıyorduk…Ön sıraları annem hiç sevmezdi; babam bunu bildiği için, bilet
alırken orta bölümde olmasına özen gösterirdi…Bazı seyirciler, yerlerini almış,
çekirdek çitlemeye başlamışlardı bile…Hemen yerimize oturduk…
Tahta sandalyeler uzun süre
oturunca çok rahatsız ederdi…Minder kiralanırdı bu nedenle…Babam minderciye
işaret etti ve bir süre sonra rahat minderlerimiz, sandalyelerin üzerinde
hazırdı…Yavaş yavaş seyirciler sandalyeleri doldurdu…Sağa sola koşturan
çocukların sesi, çok rahatsız ediciydi…Anne-babaların ilgisizliğinden söz etti
annem…Doğrusu, çok haklıydı… Ve beklediğimiz an geldi…Işıklar 3 defa yanar
sönerdi film başlayacağı zaman….Nihayet film başladı….Bir taraftan film devam
ediyor, diğer taraftan da çekirdek çitleme sesleri, kendine has bir melodi
oluşturuyordu…Bu arada sivrisinekler de canınızı yakabilirdi…İyi ki o akşam,
böyle bir sorun yaşanmadı….
Film arasında kasaların içinde
çamlıca gazozları getirildi ve tuzlu çekirdek yiyenler haliyle gazozlara
saldırdı…İkinci bölüm kısa bir aradan sonra yeniden başladı…Çok duygusal bir
filmdi, o akşam seyrettiğimiz film; ne yazık ki şu an adını
anımsayamıyorum…Hıçkırık sesleri başlayınca, çekirdek çitlemeye de ara verildi,
zorunlu olarak…Büyük beyaz perdenin arkasında görülen yıldızlara baktım ara
sıra…Ne güzel bir tablo oluşturmuştu, yıldızlar ve beyaz perde…Film biter
bitmez, sarmaşıklar arasındaki ışıklar yeniden yandı…Seyirciler çıkış kapısına
yönelirken, filmin kritiği yapıldı…Mutlu bir şekilde döndük evimize… Güzel
günlerdi o günler!
Öğrendiğime göre, İstanbul’da
şezlong ve minderli yeni açık hava sinemaları, geçmiş günlerde açık hava
sinemaları’nın bizlere yaşattığı hazzı gençlerimize de yaşatmayı amaçlıyor…Ben,
şezlong ve minderde hiç film izlemedim…Çok rahattır kuşkusuz…Ama rahatlık mı
sadece önemli olan… Hiç sanmıyorum… Tahta sandalyelerin olduğu bizim
dönemimizdeki hava gerçekten bir başkaydı …Zaman da mekan da yeni kuşaklar da
artık çok farklı…Açık hava sinemaları da tarih oldu ne yazık ki…Eski havasıyla
birlikte geri dönmesi de bence mümkün görülmüyor…
Asım ERDOĞAN
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum