BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Sana ayırdığım zamanların hesabını veremezsin asla…
Hiçbir bahane haklı çıkartmaz seni..
Ne sözler, ne şarkılar ve ne de yaşanmamış bir hayat bağışlayabilirsin bundan sonra bana..
Ben seni bir bilinmezlik deryasının içinde bulmuşken;
Belki de aynı yaralardan muzdaripken;
Belki de ilk defa böylesine hissetmişken;
Sen çekip gitmeyi seçtin hiç düşünmeden.
Ve artık ben de bırakıyorum seni unuttuğun yerde…
Bundan sonra kalbim nereye ben oraya…
Yolun sonu nereye varırsa…
ღღ

Mehpare ÖĞÜT










Zaman zaman oluyor hani durgunluklarım
Sessiz sedasız takıntılarım
Gözümde büyüttüğüm olaylarım
Yanlış anlaşılmalarım / Anlamalarım
Kendi içimde çözmeye çalıştığım durumlarım…
Bazen bağırmak geliyor içimden
Bazen de susup suskunluğumla ezmek herkesi…
Oluyor yani arada sırada karmaşık hallerim
Yine de her şeye ve herkese rağmen dağıtmak istiyorum
Yüreğimde ki sevgiyi…

Bazen hak etmediğimi düşündüğüm durumlar oluyor
Ağladığım ve boğazımın kuruduğu
Kendimi ifade edemediğim anlar
Hayattan bıkma noktasına geldiğim zamanlar
Yine de şükretmeyi düşürmemeye çalışıyorum dilimden
Benden de zor durumda olanlar var diyerekten.
Aslında ve oysa ki her şey koskoca bir hiçten ibaretken
Her şey olması gerektiği ve olduğu gibi yalnızca.

Yine de devam ediyor hayat her şeye ve herkese inat
İnadına yaşamak inadına sevmek gibi mesela…

Ve ben olduğum gibiyim aslında… Anlayana…


Mehpare ÖĞÜT



Her güzel şeyin bir sonu olduğu muhakkak... Sessiz sedasız çıktığımız tatilimize nokta koymak ve tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yerin yine kürkçü dükkanı yani evi olacağının da bilinciyle bitirdik bu seneki tatilimizi de. Allah tan henüz izin bitmiş değil. Ama tüm güzelliği ile Antalya - Kemer-Göynük Mevkii'n de ki tatilimizden oldukça memnun kalmış, dinlenmiş ve enerji toplamış olarak döndük ve darısı inşallah ömrümüz yeterse seneye diyerek şimdilik deniz ile ilgili kısmına nokta koyduk. 

Tatile giderken insanların büyük umutlarla gitmesi ve ardından beklentilerinin altında bir tatil yapması elbette ki hoş bir durum değil. Sonuçta belli bir miktar parayı sırf tatil yapmak için ayırıyor ve konaklayacağınız yer için ödüyorsunuz. Sonuç itibariyle ödediğiniz bu paranın da karşılığını almak istiyorsunuz. Bu tatile çıkan her insanın hakkıdır. Ama tatil planlarını yaparken bazen öyle yorumlar yazılıyor, öyle şeyler okuyorsunuz ki gitsem mi gitmesem mi  diye bir sürü düşünce ile birlikte ne yapacağınızı bilemez bir hale geliyorsunuz. Biz de bu seneki tatilimize birkaç ay öncesinden planladık. Bir çok otel ile karşılaştırma yaptık ve sonunda karar verdik. İstikamet Antalya - Kemer / Göynük Mevkii'nde Royal Palm Resort oldu. Otobüs ile Kemer otogarına gitmeden Göynük tatil beldeleri yazan yerde inerek bir taksi aracılığıyla on dakika içinde otelimize vardık. Oldukça büyük bir alan üzerine kurulmuş otele girer girmez resepsiyondaki görevli arkadaş "Coşkun bey" güler yüzü ile karşıladı bizi. Ve normalde saat 14:00'te yapılan girişe rağmen hoş bir tavırla "kim demiş saat 2'de girilecek , biraz bekleyin size yardımcı olalım" diyerek bizi kahvaltı yapmamız için restaurant'a yönlendirdi. Kahvaltımızın ardından halihazırda boşta olan odamıza yerleştik. Yol yorgunu halimizle odayı incelemeye başladık. Çok geniş bir oda olmamakla birlikte üç kişi için yeterde artardı bile. Odanın temizlendiği söylense bile biz ikinci bir kez daha odayı baştan sona temizlettirip yine her zaman yaptığımız gibi kendi getirdiğimiz çarşaflarımızıda sermeyi ihmal etmedik. Ne de olsa ailecek böyle bir takıntımız var. Otel gerçekten oldukça büyük bir alan üzerine kurulmuş yirmi yıllık bir otel ve neticede tadilat gerektiren yerleri yok değil ama bu durum benim tatil yapmamı engelleyecek kadar büyük boyutta değildi. Ve annemin de dediği gibi "oteli satın alacak değiliz" sözüne de hak vererek tatilimizi bir hafta boyunca istediğimiz gibi gönlümüzce keyif içerisinde geçirdik. Allah'tan gittiğim hiçbir otelde yemek konusunda sıkıntı çekmedim ve bu otelde de herşey sebil gibiydi. Gözleme saatleri, pidesinden tutunda pizzasına, dönerine, balığına ve diğer bir sürü çeşit yemekler... Cennet vatanımın zengin yemek menüsü ile yabancı turistlerin tabak tabak aldıkları yemekleri gördükçe aslında kendiminde yemek yemediğini fark ettim desem yeri :-) Allah'ım herşeyi bize vermiş onlardan esirgemiş sanki. Sanki değil bizzati öyle. Yalnız üzüldüğüm tek şey insanların yemeyecekleri yemekleride alıp daha sonra tabaklarında bırakmaları. Kaldı ki bir lokma ekmeği bulamayan pek çok insanın varlığını düşünürsek bu dünyada aslında bu yapılanın israftan başka bir şey olmadığınıda söylemek mümkündür ! Bu konu üzerinde gerçekten söylenecek çok şey var aslında ama şimdi sırası değil. Netice itibariyle internet ortamında çeşitli sitelerde yazılan yok odalar şöyle kötü, yemekler rezalet, heryer pislik içerisinde diyenler... Allah'tan sizin lafınıza uyarak gitmekten vazgeçmek gibi bir hata yapmamışım.
Kısacası ben/biz memnun kaldık. Ama memnuniyette kişiden kişiye göre değişir ve henüz tatile gitmemiş olanlara fazla beklenti içerisine girmeden tavsiye edebileceğim bir yer diyebilirim... Sonuçta ne demişti annem "oteli satın alacak değiliz ya !"... 

Sevgiler,,,Henüz tatile çıkacak olanlara iyi tatiller dileğiyle...

Mehpare ÖĞÜT



Her gelen bayram ile birlikte anacağımız ne kadar çok şey; aradığımız ne çok insan oluyor. Ne garip öyle değil mi ? Aslında garip olan bir şey yok… Kaybettiğimiz her insan bir anıya dönüşüyor, özleniyor, gelmeyeceğini bile bile bekleniyor. Küçüklüğümüzde çok da idrak edemediğimiz bayram coşkusu sadece alınan bayramlık elbise, ayakkabı ve toplanan harçlıklarla sınırlıyken ilerleyen yaşlarda ne alınan bir elbisenin ne de bir ayakkabının geride bıraktığımız hiçbir anıdan daha önemli olmadığını gösteriyor bizlere… Kimilerine göre bayram tüm coşkusuyla yaşanmaya devam ederken kimileri de bayram gelmiş neyime deyip dertleniyor ve yalnızlığının verdiği acının sesiyle kederleniyor iyice. Bayram gelmiş neyime babam gitmiş bir kere… Babam gittiğinden beri geçirdiğimiz hiçbir bayram tat vermiyor bana. Mümkünse kendimi eve kapatmak, kimsenin de gelmesini istememek gibi bir ruh haline bürünmüş vaziyette geçip gitsin istiyorum bu bayramda sessizce. Oysa ki üç sene öncesine kadar ne kadar da keyifliydi bayramlar, ne kadar da mutluluk verici. Sabahın körlük vaktinde annemin bizi kaldırıp ev işini yaptırması, kardeşimin yataktan kalkmamak için verdiği mücadele ve babamın bizim tarafımızdan elini öpmek için beklemesi, annemin mutfaktaki telaşı… güzel şeylerdi velhasıl yine de güzel olabilir ama bir eksik varken arada öncekiler kadar değil. 
Mutfaktan gelen taze çayın kokusu birdenbire çocukluğumda memlekette geçirdiğimiz bayramlara götürdü beni. Anneannemin iki katlı bahçe içindeki evinde, kuzinenin üstünde demlenmiş taze çayın kokusu… Sıcak, huzurlu, sevgi dolu bayramlardı her biride. Hey gidi günler dedirten cinsten hem de. Teyzemler, dayımlar, biz ve bir de anneannem. Toplamda bir evin içinde 17 kişi.Sabah ezanı ile uyanmalar, biz çocukları yataklarından kaldırıp başka bir odaya almalar, herkesin evde iş paylaşımı yapması , anneannemin mutfakta hazırlanmaları… biten işin ardından “haydi uyanın çocuklar, kalkın, kahvaltı hazır” sesleri, yüzümüze vuran güneş, evin şeker mi şeker kedileri… Bahçedeki köpeğimiz. Ve tam kahvaltıya başlanacakken konu komşunun birer ikişer bayramlaşmak için gelme fasılları... kapı kapı dolaşıp şeker ve harçlık kapmaya çalışan çocuklar… Ardından fırsat bulup cümbür cemaat yapılan ev ziyaretleri… Şimdi hepsi de birer anı olarak yaşıyor yüreğimde ve ömrümce silinmeyecek hiçbir şekilde. O günlere duyulan özlem, o sıcaklık, o huzur, o sevgi dolu ev… mazide kalan hoş bir seda gibi her geçen gün tazelenerek devam edecek anılarımla birlikte. Ama yine de kalanlarla birlikte mutluluğu yakalamak ve bugünlere sağlıklı bir şekilde ulaştığımız için Yaradan’a şükretmek, hiçbir anısı olmayanı bile düşünerek kendi adımıza mutlu olmamızı sağlıyor en nihayetinde. Ve bayramlara en büyük anlam katan mezar ziyaretleri, okunacak olan Yasin’ler, Tebareke’ler, Amme’ler ve daha nice dualar ise bayramları bayram yapan en büyük özellik değil mi sizce de  Bir yerde okumuştum. Kaybettiğimiz yakınlarımız bizler hakkında belli bir dereceye kadar çoğu şeyden haberdar edilirlermiş ve kaldı ki onlarda bizim gelmemizi beklerlermiş. Ayak sesimizden kim olduğumuzu tanırlar ve ayrılış sırasında da gidiyorlar diye hüzünlenirlermiş. Bunların hepsi elbette Yüce Yaradan’ın takdiri. 
Onlar bile başka bir boyutta bizlerin ziyaretini beklerken ya yaşayan yakınlarımız, bir yerde unuttuklarımız, onlar beklemezler mi bizleri ! Bu kadar mı sıkıldık onlardan, bu kadar mı ağır geldi bize yükleri! Hiç kimsenin bu konuda bahanesine kılıf uydurmasına gerek yok aslında. Çünkü hiçbir bahane haklı kılmayacaktır bizi. Cebimizdeki paraya güvenip onları bir yerlere bırakıyoruz ya her şeyi hallettik sanıp övünüyoruz kendimizle bir de. Ama hiç düşünmüyoruz şunu ! Biz onları bırakırken o yurtlara, barınma evlerine onlar bıraktı mı bizleri  bir köşeye ! Ve arada sırada bir bayram hatırlayıp da eşe dosta ayıp olmasın diye gidilir ya bir de ziyarete… Neyse. Evet bu bayram doluyum. Çünkü duydukça bu tarz olayları iyice üzülüyor, kederleniyorum. Bu tarz insanların nasıl bir vicdan taşıdığını anlamak da zorlanıyorum inanın ve sonrasında, sonrasını boş verin işte. Diyecek çok şey var ama bugün bayram erken kalkmamız lazım çocuklar… Giyelim en güzel giysilerimizi, gidelim ziyarete tüm sevdiklerimize…


Mutlu, umutlu, sevgi dolu bir bayram geçirmen dileğiyle TÜRKİYE’m !
Olduğunca / Olabildiğince…



Mehpare ÖĞÜT






Sana dair hissettiklerim öylesine derin, öylesine özel ve öylesine güzel ki…
Ne yazsam ne anlatsam yetmeyecek biliyorum.
Seni ne bir kelimeyle ne de onca cümleyle tarif edemem kimseye.
Ama bildiğim tek bir şey var ki o da;
Gittiğin günden beri sensiz geçirdiğim hiçbir günüm benzemiyor Sen’li günlere…
Mutluluğun ne olduğunu ise unuttum gidişinle.
Sevmeyi ise hatırlamıyorum.
An yok ki gün yok ki adını anmıyorum…
Ve sen olamasan da şu an yanımda
Bil ki ben her zamankinden çok seviyor ama en kötüsü de müthiş özlüyoruz…
Tarifsiz bir özlemmiş bu sefer ki
Kavuşma vakti Allah’a kalmış…
Zaman veremem ama günün birinde illa ki…
..........
Ve bugün…                                                                                        
Herkes babasına koşacak. Oysa ki benim ne elini öpebileceğim ne de boynuna sarılabileceğim bir babam yok artık. Özlemlerim kat kat olmuş, göz yaşlarım aktı akacak yine. Boğazımda ilmek ilmek düğümlenmeler… Sen gittiğinden beri hep böyle, hep böyleyim, aralıksız, mütemadiyen…

En kötüsü de ne biliyor musun babacığım !
Gelmeyeceğini bile bile bekliyor insan… Şu kapı çalacak, koşup açacağım ve karşımda sen,  atlayıp boynuna sarılacağım…Hayal işte.  Ama yine de bekliyor insan bir ümitle. Oysa ki farkındayım bu gidişin dönüşü olmadığının da. Ama bir umut dedim ya her daim yürekte.

Ve bugün sensiz geçireceğim bu üçüncü babalar günü… Bir burukluk var halimden belli. Bir yalnızlık var içimde sebebi sen. Neye atsam elimi mutlu etmiyor hiçbir şey beni. Gülüşlerim sahte, duygularım yalan, mutluluğumu ise kaybettim gidişinle. Ama yine de bugün senin günün. Bugün yine her zaman ki gibi seni düşünecek, seni sevdiğimi söyleyeceğim duymadan hiç kimse.. Ve her zamankinden daha çok özleyeceğim seni…

Olamasak da yan yana… Babalar günün kutlu olsun BABACIĞIM… Seni çok ama çok seviyorum…

İlk göz ağrın, kızın,,, Mehpare'n
 ………..

Tıpkı annelerimiz gibi babalarımız da… Her anımızda yanımızda, baş ucumuzda. Emek veren büyüten.  Doğuran annedir ama bir baba yoksa eğer sen de gelemezsin bu dünyaya. Var olamazsın hiçbir vakit. İşte bu yüzden tıpkı en az annelerimiz kadar kıymetlidir babalarda.


Bu güzel ve özel gün nedeniyle; bloğumu ziyaret eden tüm babaların, baba adaylarının ve şu an yanımda olamasa da varlığını ve gücünü her daim yanımda hissettiğim babacığımın babalar gününü yürekten kutluyor; acısı, tatlısıyla,,, sevinci mutluluğuyla ama her şeyden önemlisi de tüm seven ve sevdiklerinizle birlikte mutlu ve de huzurlu sevgi dolu nice yıllar diliyorum. Her şey gönlünüzce olsun…Saygılarımla

Mehpare ÖĞÜT



Yanmak mı ? sahi ne için yanardı insan.
Kalbine ne zaman hükmederdi de aşk’ın adı çeker miydi onca zaman
Uzakları yakın eden bir sevda gelip de çalar mıydı senin kapını da
Sen istemem çek git diyebilir miydin ona…
-Bir sor kendine;
Uğrunda nice düşler biriktirilen bir sevdan olmuş muydu hiç !
Adını zaruri bir ihtiyaçmışçasına ezberlediğin;
-yüreğini kurşun yarasından da  daha çok yakan, delip de geçen
Bir sevdiğin olmuş muydu  hiç !
Beklemenin adını sen koymuşsam
Susturup gönlümü sabrımı sana bağışlamışsam
Unutup konuşmayı hayallerine dalmışsam
Sevda makamından onca nağmeyi sana adamışsam
Bil ki hem yanmış, hem de sevmişim demektir seni…


Mehpare ÖĞÜT

Direniş, eylem, taksim, gezi parkı, İstanbul, Ankara, İzmir ve Türkiye !!!

İnsanlar kendi kaderlerini kendileri çizemez ama ülkelerin kaderlerini tayin edebilirler. Seçim zamanında bir takım vaatlerde bulunan insanların temel sorumlulukları arasında halkın isteklerini yerine getirmesi, seslerine de kulak vermesi gerekir. Bu halk ne demek istiyor diye düşünmesi. Eğer ki bu sesler duyulmaz ise neticede bu tür hareketlere de imkan sağlamış olurlar. İşte bu eylemler, direnişler, günlerdir verilen mücadeleler, insan olmanın onuruyla, vatan sevdasının bir sonucu olarak, yılların getirisidir. Şimdi birileri de çıkıp şunu diyebilir. Siz seviyorsunuz da biz sevmiyor muyuz vatanı. Ben böyle bir şey demiyorum. Ben hiçbir ayrım yapmadan sadece kendi penceremden bakıyorum çevreme. Düşündüklerimi kendi hissettiklerimle birlikte dilimin döndüğünce paylaşmak üzere.

Bir bardağa suyu ancak alabileceği oranda doldurabilirsiniz. Eğer ki o bardağın sınırını bilmez ve suyu koymaya devam ederseniz su taşar ve etrafa dökülmeye başlar. Ben eylemleri buna benzetiyorum. Siz aynı bayrak altında aynı ülke sınırları içerisinde farklı ideolojilere sahip insanlarla yaşamınızı sürdürürsünüz. Her şeyi güllük gülistanlık sanırsınız ama bir de madalyonun görünmeyen diğer yüzü vardır. Aslında her şey bildiğiniz gibi değildir ya da biliyorsunuzdur da yapabileceğim bir şey yok diyerek kenara çekiliyorsunuzdur.  Ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Belki yıllarca suskun kalmışsınızdır, belki korkmuş, belki başınıza bir hal gelir diyerekten hiçbir tepki verememişsinizdir. Ama günün birinde ağaçlar dile gelir ve “kurtarın bizi” derler. Ve bu sesi duyan güzel yürekli, duyarlı, vatan evlatları çıkarlar meydanlara...  Kendilerince bildikleri doğrularla ve hayatları boyunca insan olabilmenin verdiği vasıflarla sırf o ağaçların sesini duyurabilmek adına başlarlar mücadele etmeye… Sonrasında başka insanlar gelir etraftan çevresini seven, doğayı seven, duyarlı insanlar… Onlar da bu sesi duyarlar, destek olurlar kendilerince. Sonra, başkaları, başkaları derken koca bir ülke bu sesi duymaya başlar hep birden. İşte yılların birikimi sonucu bir ağaç sayesinde başka şeyleri de sineye çeken insanlar bu eyleme destek olma yolunda unuttukları bir takım insani duyguları da bu sayede hatırlayarak yeniden paylaşmayı, birlikte ağlamayı, gülmeyi, sevinmeyi, dostluğu, yardımlaşmayı derken unutmaya yüz tutmuş ne varsa hatırlayıverirler kısa süre içerisinde. Sesler yükselir, yükselir ve kıtalar arasında da duyulmaya başlar. Tepkiler azımsanacak gibi değildir elbette ama duymak istemeyenler her nedense bildiklerini okumaya devam ederler ülkede…

Gelelim sadede… Ben siyasetle içli dışlı olan biri değilim ve işimde olmaz ama doğayı seven, yeşile hasret bir insan olarak şunu deme hakkına da sahip görüyorum kendimi. Doğayı sevmeyen kimseyi sevmez. Doğayı seviyorum deyip de ağaç katledenin sözünü de yalandan sayarım ben. Ağaçlar tıpkı bir çocuk misali… Fidan olarak alırsınız ve ekersiniz, her gün sularsınız ama onu o haşmetli haline getirene kadar yıllar geçer. Düşünün bir ağaç ki kaç kişinin doğumuna, kaç kişinin bu dünyadan ayrılışına, kaç kişinin konuşmalarına şahittir.. Dostlarımızla, sevdiklerimizle iki sohbet edip de huzur bulduğumuz ve gölgesinde serinleyebildiğimiz tek yer ağaç altları değil midir… Reva mıdır kalıp kalıp dökülmüş taş binaların içerisine insanları sıkıştırmak. Küçük esnafı bir köşeye fırlatarak büyük alışveriş merkezlerine muhtaç etmek ve sırf bu alışveriş merkezi için bu ağaçları katletmek. Günlerdir milletçe takip ediyoruz eylemleri, destekliyoruz da... Haklı mıdırlar ? evet haklıdırlar. Şiddet reva mıdır ? Hayır, değildir… İnsanların özgürlük ve haklarına müdahale etme hakkı var mıdır ? Hayır, yoktur… İnsanlar sınırları aşmadan eylemlerini yapabilir. Eğer ki amaç bu ülkenin yararına, insanlar adına güzel bir şeyler için oluyorsa yapılmalıdır da… Ama şiddet olmadan, kimsenin burnu bile kanamadan. Duyarlılığımızı bırakmadan. Sen, ben, o ayırımı yapmadan. Çünkü bu ülke ne senin ne benim hepimizin. Atmaca gibi ülkenin bölünmesini parçalanmasını bekleyen bir takım leş kargalarına fırsat vermeden… Kardeşçe, dostça, ülkemiz için el ele…Hep birlikte… Ne ağaçlarımıza kıyalım ne de birbirimize. İnsanım diyoruz ya hep o zaman insan olabilmenin verdiği tüm özellikleri göstermek adına kulak verilsin bu seslere… Kulak verilsin ki kırdırılmasın bir kardeş diğerine… Birlik ve beraberlik içerisinde ülkesini sevenler olarak kucaklayalım doğamızı, yeşilimizi, insanlarımızı… Mutlu mesut yaşayalım hep birlikte, ileriye doğru yürüyerek.

Ve Peygamberimiz Hz.Muhammed’in (S.A.V) söylemiş olduğu birkaç söze kulak verelim hepbirlikte…

“Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin" (Tirmizî, "Birr", 16)

Kendisi bir defasında beş yüz hurma ağacını birden dikmiş (İ Hanbel, 5:354) ve bu konuda şunları söylemiştir:
"Bir Müslüman bir ağaç diker de bunun meyvesinden insan, evcil veya vahşi hayvan, veya bir kuş yiyecek olsa, yenen şey diken için bir sadaka hükmüne geçer" (Müslim, "Müsakat", 10)

"Kıyamet kopma anında bile olsa, elinde bir ağaç filizi bulunan onu mutlaka diksin" (Buharî, el-Edebü'l-Müfred, 168)

Davarları yapraklarını yesin diye, bir ağacı sopayla çırpan adama şöyle müdahalede bulunmuştu: "Biraz ağır ol bakalım, ağaca vurarak, onu kırıp dökerek değil, tatlılıkla sallayarak yaprağını dök!" (Üsdü'l-Ğabe, 3:276)


Ülkemi ve doğayı seviyorum… Saygılarımla,,,


Mehpare ÖĞÜT



Kıssadan hisse ile başlayalım evvela söze…

Zayıf ve dermansız bir balıkçının ağına iri bir balık düştü. Fakat zavallı adam onu zapt edemedi. Balık daha kuvvetli çıktı, ağdan kurtuldu, suya dalıp kayboldu. Diğer balıkçılar; “Tuzağına öyle bir av düştü ama sen kaçırdın!” diye adamı kınadılar.
Adamcağız dedi ki: “Haksız yere eleştiriyorsunuz. Benim kısmetim değilmiş, onun da eceli henüz gelmemiş.”
Hikmet: Kısmetsiz avcı Dicle’de bile balık tutamaz, eceli gelmemiş balık karada bulunsa bile ölmez.

____o____    

Kısmet…
Kısmet diyor herkes. Eş, dost, akraba çevremdeki herkes, her şeye, olmasını ümit ettiği her şeye kısmet diyor. Sevmekten yana da kısmet deniliyor. Kısmetin varsa gelir Yemen’den Çin’den, değilse ne gelir elden sözü hep dolaşıyor dilden dile. Oturup beklemek mi lazım kısmeti yoksa insanın kendisinin araması mı gerekiyor hala anlayabilmiş değilim. Neyi bekliyoruz ya da kimi. Gelmeyecek birini mi yoksa gelecek birini mi, şaşırdım kaldım. Zaman daraldıkça ve ardımızda bıraktığımız geçip giden yıllara baktıkça eli ayağına dolaşıyor insanın. Yok yani yanıp tutuştuğumdan değil de artık şu mahalle baskısı artmaya başladıkça her geçen gün biraz daha ve bir de yalnızlık korkusu sarmaya başladıkça derinden derine, bu kısmeti arama işi tarafıma düşüyor herhalde “O beni bulamadığına göre”… Bilmiyorum da hani nasıl ve nerede arayacağımı. Gördüğümde tanır mıyım ya da tanıyacak mı o beni bundan da emin değilim. Off ne de zor işlermiş bunlar böyle, kısmet kısmet bize de insaf et…

Geçenlerde yan apartmanda oturan ve Karadeniz şivesi ile konuşan yaşlı teyze soruyor;
-Sen cimsun ?
Şu kişinin kızıyım diyorum.
-Haaa cüzelmişsun da
Gülüyorum.
-Evlümisun ? diye soruyor
Hayır diyorum
-Evlen, evlen, diyor.
Kısmet, diyorum…
-Bak cüzelmissun da, niye evlenmiysun, diyor…
Bakalım, diyorum…

Diyemiyorum ki teyzem yok benim bu kalbimin ruh-i haliyetinden anlayacak biri…Yok bu dünyada ruh ikizim. Hint kumaşı da değilim ama bir türlü karşılaşamadık kendisiyle. Derken Özcan Deniz’in şarkısının nakaratı düşüyor dilime ;

“Yok bir sitemim
hayatta her şey kısmet
soldu gençliğim ömrümü aşkla ziyan ettim
ağla gönlüm nasip değilmiş vuslat
rahat uyu yar sana hakkımı helal ettim…”

Vuslat ne kadar da uzak bir kelime bana. Hangi ayrılık var ki vuslat olsun kapımda. Keşke olsaydı da razı gelseydik beklemelere, bıraksaydık her şeyi zamana. Hiç olmazsa bir ümidimiz olurdu yarınlara. Ama o da yok, hakikaten de kısmet….
Oltayı fırlattığımızda denize ya nasip ya kısmet işte öyle bizimkisi de… Kısmetse payımıza düşecek bir şeyler elbet, değilse de oturup ağlayacak değiliz halimize. Olsa iyi olurdu diyeceğiz belki ama olmamasının da bir nedeni var deyip şükredeceğiz Yaradan’a. !

Ne diyelim ya nasip ya kısmet,,, her şey de vardır bir hikmet …!


Mehpare ÖĞÜT




Bilirim anlarsın gözlerimde ki hüzünden
Ne zaman ki sıkılsa canım “neden böylesin” demelerinden…
Sorgu sual edişinden
Bir sen yanarsın
Bir sen ağlarsın benim için;
Gün gelir herkes giderken…
….
Gün gelir elini eteğini toplar gider herkes,  değişir; yenik düşer zamana her şey.  Akıl erdirilemez çoğu şeye, anlam verilemez gidişlere. Zaman deyip koyarsın bir köşeye, iyileşsin diye…

Yaraların olur kapatmak istersin kimseyi bulamazsın etrafında. Dertlerin olur kimi zaman dinleyecek bir Allah’ın kulu çıkmaz karşına. Paylaşmak istersin bir şeyleri; kimi gönülsüz kimi de öylesine seyreder seni. Kaldı ki herkes değildir “sen” gibi… Kısaca annem; 
….
Yeri gelir derdim derdin olur / benimle ağlar durursun.
Söylemezsin ama içten içe üzülür durursun.
Yüzündeki her çizgide vardır bilirim payım
Sana ne desem, ne yapsam yetmez ki canım…!
….
Benim için en özel, en güzel, en vazgeçilmezim
Bu dünya üzerinde sevdiğim yegane insan olan ANNEM…Seni çok ama çok seviyorum...
….

Başta kendi anneciğim olmak üzere dünya üzerinde hangi şartlar altında olursa olsun
çocuklarını bağırlarına basarak her türlü fedakarlığı yapan, onlar için en güzelini ve en hayırlısını isteyen cefakar, vefakar bütün annelerimizin bu güzel ve özel gününü canı gönülden kutluyorum…

Sizi seven ve sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu, huzurlu, sevgi dolu bir dünyada nice güzel zamanları birlikte geçirmeniz dileğiyle, saygılar sunuyor, sevgiler gönderiyorum…

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN..

Mehpare ÖĞÜT