DÜNYACA ÜNLÜ YAZARLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DÜNYACA ÜNLÜ YAZARLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Uzun zamandır okumayı arzuladığım ama bir türlü kısmet olmamış kitaplardan...

"Enel Hak" Hallac-ı Mansur.

Derinlere doğru ilerliyorum her satırında ve binbir anlam buluyorum her kelimesinde... Yoktan var'ı Var'dan yok'u yaratan Rabbim'e sığınarak devam ediyorum genişletmek adına kalbimi aşk'la... Yaradanın aşkıyla... Ve III. Bölüm... Paylaşmam gerekiyor, okudukça devamı gelecek diyerekten...

ARINMIŞLIK ÜZERİNE
TA-SİN

Gerçeklik, çok gizlidir, açıklanamaz; ona giden
yollar dar; yolcunun karşısına doymaz ateşler, engin
çöller çıkar. Yabancı, işte bu patikalardan geçer, Duraklarda
görüp yaşadıklarını anlatır. Bunlar, kırk Duraklardır:

1— Yöntem (adab)
2— Korku (raheb)
3— Yorulma (nasab)
4— Arama (taleb)
5— Şaşırma (aceb)
6— Yıkılma (ateb)
7— Esrime (tarab)
8— Tutku (şereh)
9— Doğruluk (nezeh)
10— İçtenlik (sıdk)
11— Yoldaşlık (rıfk)
12— Özgürleşme (ıtk)
13— Gösterme (tasvih)
14— Dinginlik (tervih)
15— Anlama (temyiz)
16— Tanık olma (şuhud)
17— Oluş (vucud)
18— Sayım (ıdd)
19— Çabalama (kedd)
20— Eski duruma dönme (rada)
21— Yayılma (imtidad)
22— Hazırlanma (i’tidad)
23— Kendini yalıtma (infirad)
24— Bağlanma (inkıyad)
25— Çekim (murad)
26— Görüntü (huzur)
27— Uygulama (riyazet)
28— Dikkat (hıyatat)
29— Yitirilen şeyler için üzülme (iftikad)
30— Direnme (istilad)
31— Dikkate alma (tedebbür)
32— Hayret (tahayyur)
33— Düşünme (tafakkur)
34— Sabır (tasabbur)
35— Yorumlama (taabbur)
36— Onaylamama (rafd)
37— Güçlü eleştiri (nakd)
38— Uyma (riayet)
39— İşaret alma (hidayet)
40— Başlangıç (bidayet)

Son durak, arınmış ve gönlü temiz insanların ulaşabileceği

Durak'tır.

John Steinbeck… Hani şu çok okunanlar arasında yer alan “Fareler ve İnsanlar” adlı kitabı olan ve benim de izlerken çok etkilendiğim ve beğendiğim filmler arasında yer alan “Gazap Üzümleri” adlı filmin öyküsünü yazan Pulitser ve Nobel ödüllü Amerikalı yazar… Tanımayan yok diyeceğim çünkü hiç okumadıysanız bile adını mutlaka duyduğunuz önemli yazarlardan biridir kendisi. Okumaya fırsat bulamadıysanız da şiddetle tavsiye ediyorum ki daha fazla geç kalmayın ve kitaplığınızdaki boşluğu doldurun bir an evvel.

John Steinback, eğitim hayatını sürdürebilmek için pek çok işte çalışmış bir insandır. Duvarcılık, boyacılık gibi ustalık gerektiren işlerin yanı sıra eczacıların yanında çıraklık bile yapmıştır. Ancak onun için en önemli şey ise yazmaktır. Ve hayatı boyunca edindiği tecrübeleri gerçekçi bir dille kaleme almış; işçilerin ve ırgatların yaşamlarını, karşılaştıkları zorlukları, ilişkileri ve yaşam koşullarını eserlerinde işlemiştir.

John Steinback, yazmaya aşık bir insan olduğu gibi iyi de bir mektup yazarıdır. Bunu oğluna yazmış olduğu mektuptan da anlamak mümkün. John, büyük oğlu Thom’un okulda ki bir kıza aşık olduğunu söylemesi üzerine kendisine verdiği cevaptan da görebiliriz.

Bir babanın evladına yazıp yazabileceği en güzel satırlarla dolu bu mektubu okuyalım şimdi...

**********
Sevgili Thom,

Bu sabah mektubunu aldık. Mektubuna kendi bakış açımdan cevap vereceğim, Elaine de kendi bakış açısından.

İlk olarak, eğer âşıksan bu iyi bir şeydir, hatta bir insanın başına gelecek en iyi şeydir. Sakın bunu küçümsemelerine izin verme.
İkincisi, aşkın çok çeşidi vardır. Biri bencil, cimri, açgözlü, egoist ve aşkı kendini beğenmek için kullanır. Bu aşkın, çirkin ve sakat çeşididir. Diğeri, senin içindeki iyi olan her şeyi dışa vurmanı sağlar. İyilik, itibar ve saygı. Sadece toplumsal saygı meselesi değil, bir başkasını eşsiz ve değerli görebilmeni sağlayan o daha yüce saygıyı da.

İlk çeşidi, seni hasta, küçük ve zayıf yapabilir, ikincisi seni güçlendirir, sahip olduğunu bilmediğin cesareti, iyiliği ve bilgeliği ortaya çıkarmanı sağlayabilir.
Bunun gelip geçici bir gençlik aşkı olmadığını söylüyorsun. Eğer bu kadar yoğun duygular hissediyorsan elbette gençlik aşkı değildir.

Fakat benden sana neler hissettiğini söylememi istemiyorsun diye düşünüyorum. Hissettiklerini, sen herkesten daha iyi biliyorsun. Sana bu konuda ne yapman gerektiğiyle ilgili yardımcı olmamı istiyorsun; bunu yapabilirim.

Öncelikle sonuna kadar hissettiklerinin tadını çıkar, müteşekkir ol ve şükran duy.
Aşkın amacı en iyi ve en güzel amaçtır. Ona ulaşmaya çalış.

Eğer birine âşıksan o kişiye açılmakta bir tehlike yoktur; yalnızca bazı insanların çok çekingen olabileceğini unutmamalısın, bazen ilan-ı aşk ederken bu çekingenliği göz önünde bulundurmak gerekir.

Kızlar senin ne hissettiğini bilmek gibi bir özelliğe sahiplerdir ama yine de hissettiklerinizi duymak isterler.

Bazen hislerine bazı sebepler dolayısıyla karşılık alamazsın; ama bu hissettiklerinin değerini ya da güzelliğini azaltmaz.

Son olarak, senin ne hissettiğini biliyorum, çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum; sen de böyle hissettiğin için memnunum.

Susan’la tanışmayı çok isteriz. Bu görüşmenin planlarını Elaine yapacak, çünkü bu onun uzmanlık alanı; çok da memnun olacaktır. O da aşkı biliyor, belki sana benden daha fazla yardımcı bile olabilir.

Ve sakın kaybetmekten korkma. Eğer doğruysa devam edecektir. Acele etme yeter. İyi şeyler asla elden kaçmaz.

Sevgiler, Baban

New York - 10 Kasım 1958



Yalnızca insan evrenin düzenini bozar. İnsan, acımasız ve son derece şiddet yüklüdür. Nerede olursa olsun kendisinde, dünyada sefalete ve karışıklığa neden olur. Yakıp yıkar, yok eder, şefkati yoktur. Kendi içinde düzeni yoktur, dokunduğu şey kirlenir ve karmaşıklaşır... İktidara, hileye dayanan, kişisel ve milliyetçi, grupları birbirine düşüren, çetelere özgü bir politikası vardır. Ekonomisi sınırlıdır, dolayısıyla evrensel değildir. Toplumu özgür de olsa, zulüm altında da olsa ahlaksızdır. İnanmasına, tapınmasına ve bitmek tükenmek bilmeyen anlamsız ritüeller gerçekleştirmesine rağmen inançlı değildir.

Neden böylesine zalim, sorumsuz ve bütünüyle ben merkezli bir hale gelmiştir? Neden? Bunun yüzlerce açıklaması vardır, kitaplardan ve hayvanlar üzerinde yapılan deneylerden elde edilen bilgilerle kurnazca açıklama yapanlar, beşeri kedere, tutkuya, gurura ve ihtirasa kapılırlar. Tanım tanımlanan değildir; söz şey değildir. Dış nedenler aradığı için mi, çevre insanı biçimlendirdiği için mi, dış dünyada yaşadığı değişimlerin kendi içindeki insanı dönüştüreceğini umduğu için mi? Duygularına bağımlı olduğu, anlık gereksinimlerine yenik düştüğü için mi? Bütünüyle düşünce ve bilgi aktarımı içinde yaşadığı için mi ? Yoksa çok romantik, duygusal olduğu için mi idealleri, düşleri, büyüklenmeleri söz konusu olduğunda bu derece zalimleşebilir ? Birileri ona sürekli önderlik ettiği için, kendisi bir takipçi olduğu için mi yoksa bir lidere, bir guruya dönüştüğü için mi?

Bu iç ve dış ayrımı, çatışmalarının ve sefilliğinin başlangıcıdır. Bu çelişkiye, bir ezeli gelenek ağına yakalanır. İnsan, bu anlamsız ayrıma yakalanınca, yiter ve başkalarının esiri haline gelir. Dış ve iç, düşüncenin imgelemi ve uydurmasıdır; düşünce bölük pörçük olduğu için düzensizlik ve çatışma yaratır, bu bölünmedir. Düşünce, düzeni, erdemin zahmetsiz bir biçimde akışını sağlayamaz. Erdem bellekteki şeylerin, tapınımın sürekli yinelenmesi değildir. Düşüncenin bilgisi zamanı bağlar. Düşünce doğası ve yapısı gereği yaşamın tüm akışını tam bir hareket olarak yakalayamaz. Düşüncenin bilgisinin bu bütünlük karşısında içgörüsü yoktur; algılayan konumunda, dışarıdan içeri bakan konumunda olduğu sürece, seçim yapmadan bu bütünlüğün farkında olamaz. Düşüncenin bilgisinin algılamada bir yeri yoktur. Düşünen düşüncedir; algılayan algılanandır. Ancak böyle olduğunda günlük yaşamımızda çabasız bir hareket söz konusu olabilir...

Doğayla bağınızı kaybederseniz, insanlıkla da bağınızı kaybedersiniz. Doğayla hiçbir ilişkiniz yoksa, zamanla katile dönüşürsünüz; yavru fokları, balinaları, yunusları, insanları çıkar için, “spor” olsun diye, yiyecek için ya da bilgi için öldürürsünüz. O zaman doğa sizden korkar, güzelliklerini geri çeker. Ağaçlar arasında uzun yürüyüşlere çıkabilir, hoş mekanlarda kamp yapabilirsiniz, ama yine de bir katilsinizdir, dolayısıyla o güzelliklerle dostluğunuzu kaybedersiniz. Büyük bir olasılıkla hiçbir şeyle, karınızla ya da kocanızla ilişkide değilsiniz; hep kendi özel düşüncelerinizle, zevklerinizle, acılarınızla uğraşırsınız. Kendi karanlık, soyut dünyanızda yaşarsınız, buradan kaçış yolunuz daha da koyu karanlıktır. İlgi alanınız umursamaz, kolaycı ya da şiddet dolu kısa bir yaşam sürmektir.

Sizin sorumsuzluğunuz nedeniyle binlerce insan açlıktan ölür ya da kıyıma uğrar. Dünyanın düzenini yalancı, ahlaktan yoksun siyasetçilere, entelektüellere, uzmanlara bırakırsınız. Kendi içinizde bütünlüğünüz olmadığı için ahlaktan ve dürüstlükten yoksun, yalnızca bencillik üzerine temellenen bir toplum kurarsınız. Sonra da yalnızca sizin sorumlu olduğunuz bütün bu şeylerden deniz kıyısına ya da ormana kaçar ya da “spor” yapmak için silah taşırsınız. Bütün bunları biliyor olabilirsiniz, ama bilgi dönüşüm yaşamamızı sağlamaz. Ancak bütünlük duygusuna sahip olduğunuzda evrenle ilişkide olabilirsiniz.


Jiddu Krishnamurti