EV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum,
Beliren her su kenarında,
Pembe damlı, yeşil panjurlu, balkonlu,
Balkonuna tırmanan sarmaşık.
Gece, pencerelerinden sızacak ışık,
Kışın tütecek bacası.

Kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak.
-Duyuyorum o sesi şimdiden, berrak-
Geçeceğim yol, çıkacağım üç basamak,
Ellerinden sıyırıp atacağım eldiven,
Her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen!
Ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el,
Okşayacağım saç, dinleyeceğim ses,
Bakmakla doymayacağım yüz...
Açık panjurlardan o gün dolacak gündüz,
O günkü hava,
Bir kapıyı açman, dolaşman sofada.
Şaşıracağım: Böyle gezinen kim?
-Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım
Camlarına perdelerini.
Yatak odasında düsüneceğiz bir an
İki kişilik karyolanın yerini...
Yatak odamız, yemek odası, kiler
Raflarında ellerinle yapılmış reçeller.
Karşı karşıya oturacağımız sofra,
Sürahide ışıldayan su,
Yazın, rüzgâra koyacağımız testi;
Senin yatacağın öğle uykusu...
Sararacak bir yandan çardaktaki üzümler,
Kâh esecek rüzgâr, kâh dinleyeceğiz yağmuru,
Kâh karlarla bembeyaz kesilecek çimenler.
Hep geçireceğiz içimizden:
Hayat beraber, ölüm beraber...
Şu göklerin altında,
Olacağız o kadar bahtiyar
Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da,
Beyaz evimize yerleşecekler,
Uzun kış geceleri onlar da aramızda
Göz göze bakışacak, mangalı eşecekler..

Ziya Osman SABA




Kilit taşıyla döşenmiş virajlı bir yolda ilerliyoruz… Otomobilin açık camından içeriye nefis çiçek kokuları giriyor ve derin nefes alarak bu güzel mis gibi kokuları ciğerlerimize dolduruyoruz…Elimizde bir krokiyle ilerliyoruz…Çok site var bu bölgede…Kocaman demir kapıları hemen dikkati çekiyor…Her sitenin bir güvenlik birimi mevcut…Yanlış bir yola girmeyelim düşüncesiyle bu güvenlik birimlerinden birine elimizdeki adresi soruyoruz…Neyse ki doğru yolda olduğumuzu ve 2 kilometre sonra adrese ulaşacağımızı söylüyorlar…İçimiz ferahlıyor ve site binalarına hayran hayran bakarak 2 kilometre kadar gidiyoruz…Eşim, “İşte burası!..” diyor, krokiye tekrar bakarak…Site giriş kapısı tam karşımızda artık…Güvenlik bizi durduruyor…Telefon görüşmelerinden sonra içeriye girmemize izin veriliyor…Binalar A-B-C-D blokları şeklinde dizilmiş…Biz C bloğa doğru ilerliyoruz…Bina giriş kapısına ulaşıyoruz…Ev sahibi kapıdan girebilmemiz için gerekli şifreyi telefon ile bize iletiyor ve ancak bu şekilde içeriye girebiliyoruz…

Çıkacağımız 8.kat düğmesine asansörde basıp beklemeye başlıyoruz…Asansör kapısı açılıyor ve ev sahibinin daire kapısı açık bizi beklediğini görüyoruz…Kısa süren hoş geldiniz merasiminden sonra daireye giriyoruz…Öyle güzel bir daire ki bu gördüğümüz, şaşkınlığımızı belli etmeden salona doğru ilerliyoruz…Aman Tanrım!..Burası bir daire değil saray yavrusu…Salon kocaman ve mükemmel bir şömine ile hepimizi büyülüyor adeta…Salon penceresi enfes bir manzaraya açılıyor…Boğaz ayaklarınızın altında…Balkon sanki teras büyüklüğünde…Çiçeklerle bezenmiş…Sallanır koltuklar konulmuş…Tam bir dinlenme yeri…Boğaz manzarası harika!..Birbirimize bakıyoruz, gözlerimizle konuşarak…

Ev içinde hizmet eden bir görevli bayan geliyor saygılı bir selamlama ile…Bize ikram edecekleri yiyecek ve içecek çeşitlerini sorup ayrılıyor salondan…Çok şık giyinmiş bu bayan için hizmetçi tanımlamasını kullanamıyoruz haliyle…Tedirgin oturuyoruz…Resmi bir hava kol geziyor evin içinde…Bir ara şoför geliyor ve evin şımarık kızını alışveriş için götürmek üzere salondan da görülen giriş kapısında bekliyor…Kız eşyalarını otomobile götürmesi için ona veriyor ve şoför de selam vererek hızla çıkıyor açık kapıdan…Kız babasını ve annesini öpüp bize de belli belirsiz bir selam verdikten sonra ayrılıyor aramızdan…

Kaç odalı diye soruyorum bir ara…7 odalı olduğunu öğreniyorum…Merak etmiyor değiliz; ama ev sahibinden ev görmek ister misiniz teklifi gelmediğinden, sadece tasavvur ediyoruz bu 7 odayı…Dairenin içinde özel bir havuzun da olduğunu öğreniyoruz bir ara…Vay beee!..diyoruz içimizden…Ev sahibiyle ve hanımefendiyle ne konuştuğumuzu tam hatırlamıyorum…Bir şeyler sordu ev sahibi bize, biz de yanıtlar verdik otomatik…O kadar...Aklımız fikrimiz evin dekorasyonunda ve bize olağanüstü gelen büyüklüğünde…

İzin isteyip ayrılıyoruz evden, pardon saraydan…Yol boyunca bu sarayı konuşuyoruz…İçindekiler ne şanslı diyoruz…Dişimizden tırnağımızdan ayırarak zar zor sahip olduğumuz evimiz geliyor aklımıza…Nasıl kazanılabiliyor bu kadar para?..Aklımız almıyor…

Ankara’nın gecekondu bölgelerini bilirsiniz…Derme çatma evlerden oluşur…Çatıları eğretidir, kiremitler uçmasın diye üzerlerine ağır taşlar konulur…Otomobilimizle ilerliyoruz dar sokaklardan…Çocuklar bağıra çağıra oyun oynuyorlar…Adresi soruyoruz bir eve…Yarım yamalak anlatıyor bize…Sağa dön, oradan tekrar sola dön ve düz ilerle…Dediğini uyguluyoruz…23 numaralı ev görünüyor nihayet…Park edecek bir yer bulamıyoruz…Evin penceresine teğet bir biçimde yanaştırıyoruz otomobili…Sokağın çocukları sarıyor etrafımızı…”Biz o teyzeyi çok severiz!..” diyorlar…Gülümseyerek ilerliyoruz eve doğru…Kapı demeye bin şahit ister…Öyle kötü ki…Tokmağına vuruyoruz…Gıcırdayarak açılıyor kapı…Nur yüzlü teyze karşılıyor bizi…Evin içi çok karanlık…Dışarının bol ışığından sonra gözlerimiz etrafı göremiyor bir müddet!..Bir sedir, pencerede iki saksıda fesleğen var… Pencere camlarından biri kırık, mutfak bölümü hemen kenarda yıkılacak gibi duran bir tezgah ve onun üstünde birkaç raflı bir dolaptan ibaret…Yanda bir oda daha var; ama o odanın kışın damının aktığını söylüyor ve bu yüzden hep burada oturmak zorunda kaldığını söylüyor, bu temiz yüzlü teyzemiz…

Birer bardak çayını içiyor ve ayrılıyoruz evden…İçimiz acıyor…Oğlu lüks içinde yaşarken annenin bu perişan durumu, “Nasıl bir dünya düzeni bu!..” dedirtiyor bize…

Evet!.. boğaza nazır o saray yavrusunda oturan beyefendi, bu köhne, yıkılacak gibi duran gecekonduda oturan annenin öz evladı… Yanlış okunmadınız, öz evladı…

Yorum sizin!


Asım ERDOĞAN