EYLÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EYLÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Hüznün, penceresini ağır ağır araladığı bir aydır Eylül...
Yaza vedanın içi burkan, ruhu da sarartan bir aydır Eylül...
Yaz aşklarının son demleridir Eylül...
Yazlıkların bir bir boşaldığı, sahil kentlerinin asıl sahiplerine bırakıldığı bir aydır Eylül...
Yaprakların sarardığı, dallardan bir bir düştüğü, rüzgarlarla sağa sola savrulduğu bir aydır Eylül...
Eylül, eğitim-öğretim yılının başlangıcıdır...
Kitap, dergi, defter, kalemdir Eylül...
Dedelerin torunlarıyla kavuştuğu ya da ayrıldığı bir aydır Eylül...
Gün batımında, sahil keyiflerinin, balık ve rakının, çıplak ayakla yürümenin, şezlong muhabbetlerinin sonu, yemek artıklarıyla mutlu bir yaz geçiren sokak hayvanlarının yalnızlığıdır Eylül...
Eylül, kış telaşının başlangıcıdır...
Kombidir, doğal gazdır, kömürdür, sobadır Eylül...
Sinemaların, tiyatroların buram buram kokusunu hissettiğimiz aydır Eylül...
Sanattır, kültürdür, edebiyattır Eylül...
Kar, fırtına, yağmur, sel, kısa gün habercisidir Eylül...
Çizme, bot, palto, şemsiyedir Eylül...
Eylül, kış muhabbetlerinin müjdecisi. aynı kentte yaşayan dostların buluşmasıdır...
Balık mevsiminin açıldığı tezgahların her çeşit balıkla doldurulduğu bir aydır Eylül...
Patlıcanlar, domatesler bitmeden, lahana ve pırasaların da çıktığı bir aydır Eylül...
1 Eylül "Dünya Barış Günü"dür...

Severim ben Eylül'ü...Acısıyla tatlısıyla...Sevinciyle hüznüyle...

Cemal Süreya'nın Eylül'le ilgili şiiri ne kadar güzeldir...

Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..

Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Eylül yazılarında hep hüzün vardır... Hüzünse en yakışandır bize der, Hilmi Yavuz!..

Hoş geldin Eylül!..Hoş geldin yüreğimize!..


Asım ERDOĞAN





Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
"Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."

Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.

Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.

Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluuğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.

Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımal dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.

Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.


Edip CANSEVER