SEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Sana ayırdığım zamanların hesabını veremezsin asla…
Hiçbir bahane haklı çıkartmaz seni..
Ne sözler, ne şarkılar ve ne de yaşanmamış bir hayat bağışlayabilirsin bundan sonra bana..
Ben seni bir bilinmezlik deryasının içinde bulmuşken;
Belki de aynı yaralardan muzdaripken;
Belki de ilk defa böylesine hissetmişken;
Sen çekip gitmeyi seçtin hiç düşünmeden.
Ve artık ben de bırakıyorum seni unuttuğun yerde…
Bundan sonra kalbim nereye ben oraya…
Yolun sonu nereye varırsa…
ღღ

Mehpare ÖĞÜT









Şimdi sen gelsen
Dağ suları gibi incecik
Kırılıp dökülen
Uçarı gülüşünle sen
Hep böyle hayata barışık
Çıkıp gelsen.
O bengi sularda ben
O serin, o gökçe mavilerde
Şu büyük kent yorgunu
Örseli, kırgın
Lime lime yüreğimi
Dinlendirsem.
Bir daha hiç mi hiç gitmesen…

Şükrü ERBAŞ




Eliminde altında kitaplar, yanı başımda telefon…
Uzun uzadıya yazılmış sevda şiirleri
Aklımdan geçen yüzlerce soru
Ve o sorular içerisinde en önemlisi Sen…
Bir avuntu bulmalıyım kendime.
Şarkılar bile yalnızlığı söylerken
İhmale gelir mi seni düşünmemek.
Olmuyor değil  hani
Bazen öyle bir an geliyor ki bırak düşünme diyorum…
Sonra kendi kendime kızıyor, öfkeleniyor ardından üzülüyorum…
Seni düşünmemek / özlememek ne mümkün !
Seni sensizde yaşıyorum ama
Bir yanım hep eksik
Ama en çok acıyan yerimse yüreğim.
Yüreğim senden geçemez ki….
Hayallerine yattığım kimbilir kaç gecenin sabahında
Gözlerimi seninle açtığımı bilemezsin.
Düşlerimde ne zaman görsem
Ümidim yine yeniden coşardı
Yalnızlığı yaşarken en çok da farkına varıyordum ya
İşte sen olmasaydın
Belki de çoktan kaçırmıştım o aklı…

Unuttuğum bir şeyler vardı maziden.
Belki de herkes gibi sevemediğimdendi kederim.
Herkes seviyordu da birbirini,  belki birileri de sevmişti beni…
Ama bir tek ben sevemedim öyle herkesi…
Seviyorum dediğim anlarda bile
İnandıramadım demek ki…
Ya sözlerim yalan geldi ya da gözlerim
Anlamadım gitti…
  
Mehpare ÖĞÜT







Havaların düzeleceği yok bu gidişle ve dolayısıyla benim de ruh halimin…
Sanırım beni bu havalar mahvetti diyen şairin dizeleri tam da bana göre. Kış’ı yaşayamazsan doğru dürüst böyle ıslanır kalırsın sürekli yağmur tanelerinin altında. Ve sakladığın göz yaşların da kaynar gider arada nasıl olsa…

Bir fincan çayımı alıp yudumlamaya tam da başlamışken, dilimin ucuna aniden gelip de takılıveren

“Sana ben şiirler sözler büyüttüm
Sana ben baharlar yazlar büyüttüm
Sana ben hummalı gizler büyüttüm
Söyleyemedim….”

dizeleriyle dalıyorum düşler alemine. Bildiğim ama senin bilmediğin bir şey var ya o şey sana dair büyüttüğüm sevgiydi. Yenik düştüğüm suskunluklarıma alet olan ve beni böylesine düşlere salan sendin aslında.
Sineye çektiğim ve kabul ettiğim yenilginin altında ezilip dururken her geçen gün nasıl oluyor da sevmeye devam edebiliyordum seni veremiyordum bir anlamda…
Seni sevmekten vazgeçmek istemiyorum çünkü seni diğerlerinden ayrı tutan bir şeyler var adını koyamadığım. Sen bilmesen de ben biliyorum, kendimi sensizliğin düşlerinde oyalayıp duruyorum. Öyle çok şeyler istiyorum ki sana dair; sana bakmak, sarılmak, konuşmak en çok da seni sevmek daha çok sevmek istiyorum. Ve yüreğimden yüreğine yol bulacak bir gün sözlerim inanıyorum. Belki bir gün, hissederken seni sensizlikte, yetmese de yetinmeyi bilmek ama yokluğuna dayanarak günlerimi geçirmek. Biliyorum bir gün duyacaksın sesimi, şimdi bilmesen de sevdiğimi, bir gün inanırsan ki sevdiğime geleceksin biliyorum… Ve sana dair büyüttüğüm sevdamı, yalnızlığımı, hüzünlerimi, şiirlerimi saklayacağım geleceğin güne kadar. Meğerse ne de çok biriktirmişim yokluğunda hepsinden de… Olsun varsın, hepsi de sana dair nasıl olsa…

Şimdilik bana müsaade… Sıyrılırken düşlerimin arasından yavaş yavaş bir başka düşe kadar büyütmeye devam edeceğim seni biraz daha. Ta ki seni sevdiğimi anlayıp geleceğin güne kadar… Biraz ayrılık, biraz hüzün, biraz yalnızlık, biraz mutluluk, bir sen, bir ben ama sonunda aşk olana dek sevdiğim…
Saklayacağım o güne dek seni en gizli yerde ve geldiğin gün hayat bulacağım, yeniden doğmuş gibi olacağım seninle…

Mehpare ÖĞÜT






Her günü bir umutla tüketmenin
Yanında olmayan birinin düşlerine sarılarak uyumanın
Ve kendi kendinle yaptığın iç hesaplaşmaların
Nereye varacağını bilmeden, sevebilir misin sevgili !
Sevebilir misin aradaki mesafelere aldırmadan görmediğin
…ve belki de hiç görme umudunun olmadığı birini…
Adını yüreğine yazıp başkalarına yer vermeden,
Belki de bir ömrü adamaya yemin ederek
Sevmeye söz verebilir misin sevgili !
Bekleyebilir misin belki bir gün diyerek…
…ve o bir günün hesabını verebilir misin hiç düşünmeden kendine…

Oysa ki ben her günümü, gönlümü sana adadım…
Seninle yatıp sensizlikle uyandığım her günü;
Kendime haram kıldım ey sevgili…
…ve aklıma düşen gözlerini her düşündüğümde;
Senin hayallerinde yüzer buldum kendimi.
Belki de seviyorum dediğim zamanlardan bile daha çok sevdim seni…
Sana ulaşamadığım her anın acısından olsa gerek,
Sensizlikle geçirilen her günü yas ilan edip,
Heybeme attığım yalnızlık tohumlarını ekiyorum gönlüme…
Belki bir gün diyerek geçirdiğim her günün ardından açıp da ellerimi semaya;
Seni istiyorum şu garip gönlüme !
Kimbilir dualarım kabul olurda düşersin cemre gibi yüreğime…

…ve seni yaşıyorum her anımda, her günümde…
Tohumların çiçek açtığı, güneşin ısıttığı ve nisan yağmurlarının mevsiminde;
Sen de açar mısın benim gönlümde !
Verir misin yüreğini, katar mısın benimkine !

Mehpare ÖĞÜT
2013    
Sensiz aldığım her nefes haram bana, bil istedim…






İkinci dörtlüğü: “Doymadım,doyamadım sevmelere seni ben / Kimseyi koyamadım yerine yeniden / Saymadım, sayamadım sensiz geçen yılları / Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem…” olan, Sezen Aksu’nun sevilen ve hiç unutulmayan şarkısını hepimiz biliriz ve söyleriz…Duygu yoğunluğu bir hayli fazla olan etkileyici bir şarkıdır, sitem…Bir Sezen Aksu klasiğidir… Doğa güzelliklerine, sevdiklerimize, dostlarımıza, eşimize, çocuklarımıza, kedimize, köpeğimize doyamıyoruz, bu bir gerçek…Sevgiye doyamıyoruz, gezmeye doyamıyoruz, öpmeye, koklamaya doyamıyoruz…Hayat öyle güzel ki yaşamaya doyamıyoruz…

Arabesk anlayıştaki, “Batsın bu dünya!”, “Allah’ım bu dünyaya ben ne geldim!” isyanlarına hep karşı çıkmışımdır…Bu dünyaya gelmenin bir şans olduğunu, acılara, sıkıntılara ve sorunlara rağmen kısaca her şeye rağmen yaşamanın, nefes alıp vermenin güzel olduğunu kabul edenlerdenim…Yaşamak güzel!..Bakın şöyle bir etrafınıza, görün bütün güzellikleri…Güneşin içimizi ısıtan ışınlarını, denizin kıyıya vuran ve sahili okşayan dalgalarını, renk renk açmış saksı çiçeklerini, kayanın içinde, bulduğu küçücük toprak parçasında çiçek açan kır çiçeğini, şarkı söyler gibi ahenkle öterek daldan dala konan çeşit çeşit kuşları, evinizin bir köşesinde kıvrılıp uyuyan kedinizi, kuyruk sallayarak beni gezdir diye gözünüzün içine bakan köpeğinizi, gülen gözleriyle size koşan çocuklarınızı, günaydın diyerek sabah öpücüğü konduruveren sevgili eşinizi, sıcacık yuvanızı görün…Yaşamak ne güzel diye haykırın!..

Yaşamak güzel!..Sevmek, sevilmek güzel!..”Bu niye olmadı?” “Şu niye bana bunu söyledi?” “Onlar neden beni istemedi?” “Niye bana sormadı?” gibi bizi rahatsız eden soruları, arka arkaya sıralamayın….Bu sorulara bir başladınız mı yaşamınızın karardığını, yaşama sevincinize sekte vurulduğunu, suratınızın asıldığını siz de biliyorsunuz…O halde bu afra tafra niye?..Oysa, her şeyi olduğu gibi kabullenmek gerekir…Arkadaşınızın, dostunuzun, eşinizin huyunu değiştirmeye kalkmayın!..Hem çok yorulursunuz hem de olumlu sonuç alamazsınız…Çünkü, herkes kendi yaptığının doğru olduğuna inanır…Kendini beğenmeyen kim var Allah aşkına?..Birbirine kırgın insanları dinleyiniz…İki taraf da karşı tarafın haksız olduğunu, kendine göre haklı nedenlerle size sıralayacaktır…Hiç kimse, ben haksızım, arkadaşıma karşı haksızlık ettim, demez…Ahh diyebilse keşke, özür de dileyebilse, ne kadar iyi olur; ama dileyemez…Üzüldüğünüzle kalırsınız…Siz olduğunuz gibi görünün, herkesi de olduğu gibi kabul edin, lütfen!..

Yeni doğan güneşin ilk ışıklarına bayılırım…Otelin ya da kaldığınız bir evin balkonundan karanlığı yırtarcasına çıkan bu muhteşem doğuş, yeni günün de müjdecisidir adeta…Bir bardak çay eşliğinde, doğanın sessizliğinde olağanüstü kızıllığı izlemek ne güzeldir…Doymadım, doyamadım ben bu ilk ışıklara…Güneşin batışındaki hüzün de öyle gizemlidir ki…Yerini yavaş yavaş karanlığa bırakırken, yüreğinizde hissedersiniz, terk edilmişliği…Ama olsun!..Ben yine de doymadım, doyamadım güneşin batışını izlemeye…Tekne gezilerine hayranım…Güzel bir koyda tertemiz denizde yüzmek ne harika bir duygudur…Doymadım dostlar, doyamadım pırıl pırıl denizde yüzmeye…Sahilde bir akşam yemeği…Masa donatılmış…Sevdiklerinizle berabersiniz…Dilinizde Türk Sanat Müziği şarkıları…Doyamadım yemek eşliğinde şarkılar söylemeye, inanın doyamadım…Akşam ışıklarında, sahilde sevdiğimle el ele yürümeye doyamadım…

Şırıl şırıl akan dereleri, gürül gürül akan şelaleleri izlemeye doyamadım…Orman içi yürüyüşlere, sevdalara, aşkın kavuran ateşine, şiirlere, türkülere, okumaya, öğrenmeye, öğretmeye, sorgulamaya, eleştirmeye, düşünmeye, direnmeye, isyan etmeye, doyamadım…Ülkemin güzel insanlarına, öğrencilerime, dostlarıma, arkadaşlarıma doyamadım…

Sevgili eşime, canımın en hayati parçası kızıma, anneme, babama, kardeşime, tüm yakınlarıma doyamadım…Yaşamayı seviyorum…Ölüm gelene kadar bu doymazlık sürecek…Nefes aldığım sürece sürecek…

Doymadım, doyamadım sevmelere ben…


Asım ERDOĞAN






Onca işin gücün arasında düşünmek
Sürekli kafanı kurcalayan bir şeylerin olması
Ha bugün ha yarın diyerek ümitlenmek
Lakin yarına bile çıkacağımızı bilmeden…
Uykunun en ağır yerinde gelen gözlerin müebbet hapsindeyken
Geçmek bilmez sandığım zamanların
Hatıraların üzerinden sıçrayarak geçmesi kadar kolay değil seni unutmak !...
Amma velakin yaşıyorum çok şükür diyerek…
Yaşıyorum, sevgiye doyamadığım günlerin hesabını yaparak.

 Mehpare ÖĞÜT






Sen olmasan...
Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sen olmasan...
Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan...
Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? ...
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat! ..

Tevfik FİKRET