Mutsuzluk, insan yaşamının kaçınılmaz bir parçasıdır ve çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Hayatın getirdiği zorluklar, hayal kırıklıkları, kayıplar veya kişinin kendi içsel çatışmaları mutsuzluğa neden olabilir. Ancak mutsuzluk sadece olumsuz bir duygu olarak görülmemelidir; aynı zamanda büyüme ve değişim için bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.


Mutsuzluk anlarında, genellikle kendimizi yalnız ve çaresiz hissederiz. Bu duygular, başkalarına açılma ve destek arama ihtiyacımızı artırır.


Bir arkadaşla yapılan samimi bir konuşma, bir terapistle paylaşılan duygular veya bir destek grubuna katılmak, bu zor zamanlarda büyük bir rahatlama sağlayabilir.


Mutsuzluk, aynı zamanda kendimizi ve hayatımızı yeniden değerlendirme şansı sunar. Bu duyguyla başa çıkmak için, neyin bizi mutsuz ettiğini ve bu durumdan nasıl çıkabileceğimizi sorgulamak önemlidir. Belki de yaşam tarzımızda, ilişkilerimizde veya beklentilerimizde bir değişiklik yapmamız gerekiyordur.


Mutsuzluğu kabul etmek ve onunla başa çıkmak, duygusal sağlığımız için çok önemlidir. Bu süreçte kendimize şefkatli davranmak, zaman tanımak ve küçük adımlarla ilerlemek önemlidir.


Yoga, meditasyon, doğa yürüyüşleri veya yaratıcı faaliyetler gibi rahatlatıcı aktiviteler de mutsuzlukla başa çıkmamıza yardımcı olabilir.


Sonuç olarak, mutsuzluk yaşamın bir gerçeğidir ve hepimizin zaman zaman deneyimlediği bir duygudur. Önemli olan, bu duyguyu tanımak, kabul etmek ve onunla başa çıkmak için gerekli adımları atmaktır. Böylece, mutsuzluk anları bile bize yeni bir perspektif ve güç kazandırabilir.

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

 Temmuz-2024

Değişim, yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Her insanın hayatında belirli bir dönemde değişim ihtiyacı hissettiği anlar vardır. Bu değişim, bazen bilinçli bir tercih, bazen de kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Değişim, her zaman kolay olmayabilir; hatta çoğu zaman zorlu ve sancılı bir süreçtir. Ancak, değişim olmadan büyümek ve gelişmek mümkün değildir.Kişisel gelişim, kişinin kendisini daha iyi tanıması, potansiyelini keşfetmesi ve hedeflerine ulaşması için yaptığı bilinçli bir çabadır.

Değişim, kişisel gelişimin en önemli unsurlarından biridir. Kendini geliştirmek isteyen bir birey, öncelikle değişime açık olmalı ve değişimi kucaklamalıdır. Çünkü gelişim, eski alışkanlıkları bırakmayı, yeni beceriler kazanmayı ve daha iyi bir versiyonuna dönüşmeyi gerektirir.Değişim sürecine başlamadan önce, kişinin kendisini objektif bir şekilde değerlendirmesi önemlidir. Nelerden memnun değil? Hangi alanlarda gelişmek istiyor? Hangi alışkanlıklarını değiştirmek istiyor? Bu sorulara dürüstçe yanıt vermek, değişim sürecinin ilk adımıdır.Değişim sürecinde hedef belirlemek de çok önemlidir. Net ve ulaşılabilir hedefler koymak, bu hedeflere ulaşma motivasyonunu artırır. Küçük adımlarla başlamak ve her bir adımı başarıyla tamamladıkça daha büyük hedeflere yönelmek, değişim sürecini daha yönetilebilir hale getirir.

Kişisel gelişim yolculuğunda sabır ve kararlılık da kritik öneme sahiptir. Değişim bir anda gerçekleşmez; zaman alır ve bazen geri adımlar atmak gerekebilir. Bu süreçte kararlı olmak, motivasyonu yüksek tutmak ve pes etmemek önemlidir. Her zorluk, kişiyi daha da güçlendirir ve hedeflerine bir adım daha yaklaştırır.Değişim sürecinde destek almak da faydalıdır. Bu destek, bir mentordan, koçtan veya aynı yolda ilerleyen bir arkadaş grubundan gelebilir. Destek almak, motivasyonu artırır ve süreç boyunca karşılaşılan zorlukları aşmada yardımcı olur.

Sonuç olarak, değişim kişisel gelişimin anahtarıdır. Değişim sürecini kucaklamak, kişinin potansiyelini en üst düzeye çıkarması ve daha tatmin edici bir yaşam sürmesi için gereklidir.

Unutmayın, her yeni gün, değişim için bir fırsattır ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek kişinin kendi elindedir. Değişimden korkmayın; çünkü değişim, büyümenin ve gelişmenin en doğal yoludur.

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL


 

 



Geçip giden zaman, insanoğlunun en derin düşüncelerine ve en yoğun d
uygularına konu olmuştur. Zamanın akışı, hayatın döngüsünde belirgin bir iz bırakır; anılarımızı, hayallerimizi ve yaşanmışlıklarımızı şekillendirir.

Bir an, yaşanırken farkına varılmasa da, geçmişe dönüp baktığımızda her saniyenin ne kadar kıymetli olduğunu anlarız.

Zamanın geçişi, her birimiz için farklı anlamlar taşır. Kimileri için zaman, iyileştirici bir güç olarak kabul edilir; acıların, kayıpların ve zorlukların üstesinden gelmede bir dosttur. Diğerleri için ise zaman, kaçınılmaz bir sonun habercisidir; gençliğin, sağlığın ve enerjinin yavaş yavaş elden kayıp gitmesinin sembolüdür.

Geçmişe baktığımızda, zamanın nasıl da hızla geçtiğini fark ederiz. Dün gibi hatırladığımız çocukluk anıları, gençliğimizin heyecanları ve hayatımızın dönüm noktaları, zamanın insafına bırakılmıştır. Ancak zamanın bu durdurulamaz akışı, aynı zamanda geleceğe umutla bakmamıza da olanak tanır. Gelecekte neler yaşayacağımızı bilmesek de, her yeni gün bize yeni bir başlangıç, yeni bir umut ve yeni bir fırsat sunar.

Zamanın kıymetini bilmek, onu en iyi şekilde değerlendirmekle mümkündür. Hayatın her anını dolu dolu yaşamak, sevdiklerimize değer vermek, hayallerimizin peşinden gitmek ve kendimizi sürekli olarak geliştirmek, zamanın getirdiği fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak demektir. Unutulmamalıdır ki, zaman geriye döndürülemez; bu yüzden her anı anlamlı kılmak, hayatın en büyük zenginliklerinden biridir.

Sonuç olarak, geçip giden zaman, bize hayatın geçici olduğunu ve her anın kıymetini bilmemiz gerektiğini hatırlatır. Zamanın akışına kapılmak yerine, onunla birlikte hareket etmek, hayatımızı daha anlamlı ve değerli kılar.

Zaman, her ne kadar geri getirilemez olsa da, onun içinde yarattığımız anılar ve yaşadıklarımız, sonsuza dek bizimle kalır.


MEHPARE ÖĞÜT ŞENGÜL

05 HAZİRAN 2024

 

Yazın kokusu yayılır, 

Haziran güneşiyle. 

Yeşilin en güzel tonu, 

Rüzgarın serin nefesiyle.

Kırlangıçlar dans eder,

Gökyüzü mavi deniz. 

Toprak uyanır yeniden, 

Her çiçek, bir müjde gibi iz.

Günler uzun, geceler tatlı, 

Ay ışığı düşer suya. 

Deniz dalgalanır usulca,

Serinlik akar ruhuma.

Sevda türküsü söyleriz, 

Sıcak akşam üstlerinde.

Haziran’ın sihirli dokunuşu,

Kalır anılarımızın derinlerinde.

Her yaprak, her çiçek bilir, 

Bu ay, yeniden doğuşun ayı.

Haziran, umutla gelir, 

Getirir yeni başlangıçları.


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL 

01 Haziran 2024


 Yokluklarına alıştığımız insanların aslında hiç yanımızda olmadıklarını anladığımızda iş işten geçmiş oluyor !


Çünkü, her zaman için birilerinin yanında olmak ya da yanımızda olmalarını istemek kendimizle olan yalnızlığımızı paylaşmak adına istediğimiz bir durum... Yalnızlığı sevmeyen insanların dört duvar arasında yaşamalarını istemek ise oksijen olmadan da yaşayabilirsin demekle aynı şey bence...


Kendimden biliyorum... Her ne kadar yalnızlığı sevsem de bir süre sonra iç dünyamı karartan, boğuluyormuş hissine kapılmama neden olan psikolojik bir durumun içinde buluveriyorum kendimi. O an için hiçbir şeyin avutmadığını söylemekse yerinde olur. Ve öyle anlarda bir şeye, birilerine, bir sese ihtiyaç duyarsınız. Dört duvar üstünüze geliyor gibi olur ve gelir de.. Gözlerinizi kapatıp kaçmak istersiniz bu durumdan. Belki bir şarkı mırıldanmak iyi gelir dersiniz ama sesiniz bile duvarlara çarpıp döner gerisin geriye.. İşte o zaman anlarsınız ki yalnızlık size göre, insanlara göre bir şey değildir. Çoğu insan yalnızlığını sevdiğini bu durumu kabul ettiğini söyler ama bence bu doğru değildir. Çünkü yalnızlık çok da sevilecek bir şey değildir. Bir şeyleri paylaşmadan hayatı geçirmek insanlar için uygun bir davranış şekli değildir. İlla ki bir paylaşım, bir iletişim olmak zorundadır. Bu karşı dairedeki bir komşunuz, markette ki bir çalışan, iş yerindeki bir arkadaşınız ya da çok uzaklarda bile olsa telefonun öbür ucundaki ses. Yani yaşayabilmemiz adına mutlaka birilerine ihtiyaç duyarız. Tıpkı yemek-içmek gibi... Ama öyle durumlar daha doğrusu öyle insanlar da vardır ki etrafımızda aslında yalnızlığımızı, hayatımızı paylaştığımızı düşünürken bir de bakmışız ki o bize ait olanları paylaşır başka birileri ile. İşte o zaman da kendi yalnızlığımızın iyi olduğuna hükmeder, geride bırakıp her şeyi kendi kabuğumuza çekiliriz sessizce. Bir daha kimsenin duymayacağından emin olana dek. Bu durum ne kadar sağlıklı olabilir ki ! Düşününce dünya üzerinde tüm canlılar birbiri ile iletişim halinde iken bizim kendimizi yalnızlığa makhum etmemiz ne kadar doğru ! Sırtımızdan vuranlar oldu diye kendimizi kapalı kapılar ardına kilitlemek de neyin nesi ! Dışarıda akıp giden bir hayat varken kendimizi soyutlamak da ne demek ! Doğru değil elbette. Biz bir bireyiz. Hatalarımızla sevaplarımızla. Bu dünyada nefes alan, yaşamaya çalışan ve iletişim halinde olmak zorunda olan. Kendimizi cezalandırmak, kendimizi bir şeylerden sırf bizi dışlayanlar yüzünden mahrum bırakmak. Öyleyse önce kendimizi hapsettiğimiz odanın kilidini açıp kapıdan dışarı çıkıyor, doğan güne merhaba deyip yürümeye başlıyoruz. Aldığımız her nefes için Yaradana şükredip yeni gelişime kollarımızı açıyoruz. İsteyen bizi sırtımızdan vursun kime ne !... Biz her defasında düşüp yeniden kalkmasını biliriz elbette. O güce sahibiz. Önemli olan kendimize olan inancımızı yitirmeden, hayatın güzelliklerini hissedebilmekte. Gelene gidene eyvallah deyip yürümeye devam edebilmekte...  Hayırlısı diyelim öyleyse ve yeni oluşumlara açalım kendimizi tüm güzelliklerle birlikte...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2024 Mayıs




Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :

Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
" saygılı davranmaktır ."
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
'' söz tutmaktır .''
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
'' sadakat ''
Olarak adlandırılır
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
'' adalettir .''
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Tanrım ,
İlk önce :
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra :
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver .!

Alıntıdır