BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


İnsanın içindeki yalnızlığını başka birinin yalnızlığı ile paylaşmak istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki ! Gördüğüm gördüğün olsun, dokunduğum dokunduğun ve öptüğün dudaklarım. Bir tek, bir tek kalbim var sana verebileceğim. Bir de tutman için sana doğru uzanan ellerim.

Geç kalınmış bir birliktelik belki de bizimkisi. Yıllar içerisinde acıları yoğurduğumuz, hüzünlerde boğulduğumuz, mutluluğun adını bile unuttuğumuz. Unuttuğumuz diyorum,  sahi biz en son ne zaman mutlu olmuştuk.  Ne zaman ağız dolusu gülmüş ve ne zaman bir “ohh” çekmiştik.  Çok gerilerde kalmıştı muhtemelen ve o gün bugün değin yalnızlığımızla birleştirip ruhumuzu, amaçsızca dolaşıp durmadık mı yeryüzünde.

Hep bir arayış içerisinde, hep bir sorgulayışın peşindeydik bunca zamandır. Peki ne geçti elimize. Koca bir hiç değil mi! Oysa, onca arayış içerisinde beklentilerimizi karşılayacak bir şeyler olmalıydı bu hayatta! Olmalıydı ama olmadı. Üzüldük, kahrolduk ya sonra,  ne geçti elimize! Hiçbir şey. Demek ki bunca üzülmeye,  bunca düşünmeye değmezmiş yaşadıklarımız. Olsun varsın. Bunların hepsi de bizim için bir deneyimdi. Deneyim olmadan yaşamı öğrenmek ise mümkün değildi. Çünkü yaşam deneyimler sonucu oluşuyordu ve her deneyim, kişiliğimizi geliştirmek ve ruhumuzu yüceltmek adına önemliydi, gerekliydi… Ve işte şimdi, tam da olmak istediğimiz gibi, ait olduğumuz yerdeyiz.

Sen Ben’de Ben Sen’deyim… Var mı ötesi…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2017 “Sana Dair Karalamalarım”


Bazen korkuyorum…

Sabaha kadar mütemadiyen uluyan köpeklerin bir uğursuzluğa işaret etmesinden.   
Her konuşmamızda ise eşimin, “kötü şeyler çağırma” demesi ise ayrı bir durum. Ben çağırmıyorum tatlım,  köpekler uluyor. Hem de uykumun en güzel yerinde, geceyi bölercesine..

Bir süredir böyle durumlar var apartmanımızın garaj olarak kullanılan açık alan kısmında. Yani nasıl geldiniz buraya, nasıl buldunuz burayı. Bak burayı diyorum onca yer varken bizi tercih etmeniz de işin en ilginç tarafı. Anlıyorum sizi de. Alan geniş ne de olsa, tam da istediğiniz gibi. Üstünüzü saran gölgelik ağaçlar da cabası. Böyle düşünüyorum diye köpek sevmeyen biri olduğumun düşünülmesi ise korkunç olur tarafımca. Çünkü ben belli birkaç mahlukat dışında tüm canlıları seviyorum ki onlara hayvan bile demek istemiyorum açıkcası. Her neyse. Sadece bu uluma sesi ne zaman bitecek merak ediyorum. Yan bahçedeki köpekçik çağırıyor sanırım bunları ki, yalnızlığının verdiği boşluğu doldurmak adına olsa gerek J Üzgünüm, çay, kahve, pasta, böbrek ikramımız yok maalesef, hizmette kusur var anlayacağınız. Kendimize zor yetişiyorum inanın, yoksa dükkan sizin…

En çok merak ettiğim konulardan biri de bu güzel varlıkların kendi aralarında bir takım sesler yoluyla anlaşırken söylemek istedikleri. Nasıl da anlıyorlar birbirlerini kıskanmamak elde değil hani. Böyle diyorum çünkü daha iki kelimeyi yan yana getirip de cümle kuramayan onca insanın yaşadığı bir toplumda değil köpeklerin dilinden anlamak birbirimizin dilinden anlamıyor olmamız çok da tuhaf değil ayrıca.

Son zamanlarda nereden geçsem mutlaka koloni halinde dolaşan sokak köpekleri ile karşılaşıyorum. Aranızda benimle aynı düşünceyi paylaşanlar olacağına eminim. Köpeklerin bir çoğunda kısırlaştırıldığına dair takılan o renkli pullar var (Pul diyorum adını bilmediğim için). İyi hoş da kardeşim bu kadar köpek kendi halinde nasıl dolaşır sokaklarda. Etrafta onca insan varken hem de. Tamam hayvan severiz, zarar verilsin istemiyoruz ama daha dün sokakta genç bir kız avazı çıktığı kadar bağırıyordu “kurtarın beni” diye… O yüzden sözüm en çok da belediyelere. Lütfen barınaklara ya da uygun bulduğunuz ortamlara toplayıp bırakınız onları. Kimsenin canı acımadan görev ve sorumluluklarınıza sahip çıkınız. Yoksa önümüzdeki günlerde bir yığın şikayet telefonları almanız hiç de kaçınılacak gibi değil. Yoksa aldınız mı !...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

Temmuz @ 2017


Sevdiğin bir şeyi yapmaya devam etmelisin. Kimsenin seni durdurmasına, engellemesine ya da bunu yapman için vazgeçirmesine izin vermeden, bildiğin şekilde yoluna devam et.. Kim ne derse desin önemli olan sen ve senin yaptıkların, düşünce ve duyguların. Söylediklerini daha doğrusu senin düşüncelerini anlamayanlar illa ki olacaktır ama bu onların haklı olduğunu değil senin doğru yolda olduğunu gösterir, bunu bil.. Çünkü, birileri sürekli olarak senin yaptıklarınla ilgili vır vır ediyorsa sen doğrusundur, doğru yoldasındır. Çünkü, o vır vır edenler aslında elinden hiçbir iş gelmeyenler, kaldı ki seni gizliden gizliye beğenip de içinde hırs küpleri barındıranlardır unutma. Herkesin aklı kendine ve herkes kendi yaşamını kendi elleriyle kurmak zorunda. Sen başkasının yaşam modelini değil kendi yaşam modelini yaratmalı, geliştirmeli ve ona göre hayatına bir yön çizmelisin. Bu ana kadar hep başkalarının dedikleriyle yaşadıysan üzülme ! Hiçbir zaman geç kalmış değilsin. Bundan sonra ki hayatını kendi istediğin gibi şekillendir ve mutlu olmayı seç. Engeller çıksa bile önemseme. Çünkü her engel senin bir sonra ki basamağı çıkmana yardımcı olmak içindir. Nasıl mı ? Her engel senin yaşamla, olaylarla ve de insanlarla mücadele etmeni öğretecek birçok fırsatlar sunar ve sen bu fırsatları doğru şekilde değerlendirilebilirsen ki bu yüksek olasılıkla senin karar ve davranışların sonucu gelişecek bir süreçtir; işte o vakit sen, o engellerin birer birer kalktığını görecek ve üst basamağa çıkacaksın ve bu ta ki son basamağa varana dek böyle devam edecektir. Son basamağa geldiğinde ise geride bıraktığın basamaklara dönüp bakman gerekir. Çünkü o basamaklarda senin vazgeçtiklerin, kararların, şansızlıkları, sana sırtını dönenler ve senin yanında olup destek verenleri... göreceksin. Ve bundan bir an olsun pişman olmadan son basamağa ulaşmanın verdiği mutlulukla kendine güvenmenin tadını çıkar ve yaşamın güzelliklerinin keyfini sür. Bunu hakettin çoktan. İnanç, azim, kararlık sayesinde her işin üstesinden gelecebileceğini ve zor gibi görünen her şeye ulaşabileceğinin farkındasın artık değil mi !

Kural ; Yaşam sana bir şey vermiyorsa sen almalısın onu kendi ellerinle...



Mehpare ÖĞÜT
NİSAN 2015




Bazen kafamın içini samanla doldurmuşlar gibi.. Hiçbir şeyi anlamıyor, duymuyor, bilmiyor, düşünmüyor ve hatta düşünmekten korkuyor gibi hissediyorum. Aslında hiç de öyle biri değilim ve hatta değildim ama sanırım yaşın rüzgarına kapıldım ben de!
Evvelki yıllarda okuduğum kitabın sayısını hatırlamazken şimdilerde bir yıl içinde okuduğum kitapların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azalmışken, bu durum ne de çok rahatsız ediyor beni bir bilseniz. Evet, aylar öncesinden okumak için aldığım kitaplar, al beni oku diye adeta gözlerimin önünde çığlık ata dururken ben kendimi son iki senedir ders çalışmalarına adamış durumdayım. Kaldı ki dersleri bile seresim var şu son zamanlarda. Issız bir yere ihtiyacım var mümkünse insan ve şehir gürültüsünün olmadığı, sadece doğa ile başbaşa kalacağım ve bir de sevdiğim olsun yeter yanımda.
Ve yarın bir hafta daha var şu meşhur Pazartesi sendromuyla başlayacağımız...Halbu ki Pazartesi'nin ne günahı var. Haftanın ilk günü olmak onun suçu değil ne de olsa. Allah iyilerle karşılaştırsın diyelim de güzel geçsin bari. Tabii her zaman rahmetli babamın da sürekli bizi uyardığı gibi, yataktan kalkar kalkmaz besmele ile başlamak güne. Sonra aynanın karşısına geçip, bugün güzel bir gün olacak, olmaması için hiçbir sebep yok demek ve telkinde bulunmak kendimize. Aslında hep dediğim bir şey var ki insan evrene enerjisini nasıl gönderiyorsa o şekilde de karşılık buluyor bu kesin. Pek çok denenmişliğin olması nedeniyle söylüyorum bunu. O yüzden nasıl başlarsak öyle gider derler ya bir şeyler için... Güzel başlayalım güzel gitsin ve öyle de devam etsin hepimiz için.
Ve bir şiir böler geceyi ansızın... Birhan Keskin – Taş Parçaları... Şiir uzun ama bence dinlemek çok da keyİfli. Son zamanlarda takıntısı olduğum Eser Gökay yorumuyla hem de.
“Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
Al bu taşlar senin olsun… O halde ve bundan böyle
Bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
Kan kusacağız.
Kan kusacağız.
Madem dünya bunca zalim
Madem yakışmıyor kalbimize.

Bütün davullar gümlesin
Boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
Boşluğa böğüreni
Vursunnnn.

Bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
Dünya görsün.

Ve dinlemek için burada ki https://www.youtube.com/watch?v=_5KrATs_2W0 linki tıklamanız yeterli olacaktır. Evet, gece gece, gecenin bir vakti. Şiirsedim sanırım belki de. O da ne öyle, ne söylüyorum ben. Şiirsedim, var mı Türkçe'de böyle bir kullanım. Mazur görünüz artık vakit epey geç oldu. Uyku zamanı ama bu şiir bitmeden uyumak haram bana.

Ben seni hep sevgilim ben seni hep

yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
Annen seni inkâr etmişti
Aldım etime dokudum.


Bitmez şiirler, tükenmez... Sevdalar var oldukça, yaşam devam ettikçe ölmez hiçbir dize, yaşar her şair ve yazar. Okumayı sevdikçe, dinledikçe, anladıkça ve özümsedikçe...

Şiirleri seviniz, yazanları daha da çok seviniz. Hepsi ayrı bir yaşam, hepsi ayrı bir hikaye bizlere. Sarınız onları sımsıkı sarılınız bırakmamacasına.

Yaşasın şiirler, yaşasın dünya döndükçe...
Şiirle bitsin her gece...
Şiirle başlayalım her güne...

Şiire doyuyorum bu gece...

Mehpare ÖĞÜT







Ben kadınım!
Doğuran, besleyen, büyüten
Yeri geldi mi erkeğinin yerine eve para getiren...
Bakan göze, tutan ele mahrem
Babadan olma, anadan doğma
Doğduğu günden itibaren kaderine razı gelen...
Konuşsa ayıp, sussa anlaşılmayan
Ezilen, dövülen, öldürülen
Sevilmeyen, hor görülen, kimliksiz-kayıp
Adı sadece kadın olan kadınım ben
Tüm kayıp kadınlar gibi yaşamadan ölen...

Mehpare ÖĞÜT

Her yıl adet olduğu üzere kutladığımız bir gün var. Ama sadece televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada şiirlerle, sözlerle, dileklerle gelip geçen ve kutlanan. Arada bir iki kırmızı karanfil alan da oluyor hani. Bu arada mağazaların yaptıkları indirimleri / çekilişleri de unutmamak lazım. Hep güzel şeyler söylensin, güzel şeyler olsun beklentisindeyiz ama maalesef bunlar gerçekleşemiyor bir türlü. Olmuyor, olamıyor...Hayal kırıklığı yaşıyoruz her seferinde tekrar tekrar. Geçenlerde bir söz dikkatimi çekti ki üzerinde bayağı bir düşündüm. Şöyle diyordu; “Bir erkeği eğitirseniz bir adamı eğitirsiniz.Bir kadını eğitirseniz, bir kuşağı eğitirsiniz.” Brigham Young. Oldukça düşündürücü değil mi! Aslında bu sözden yola çıkılarak anlamamız gereken ana fıkir kısa ve net şöyle... Yani sevgili kadınlar, hanımlar, bayanlar...Geleceğin teminatı sizin ellerinizde. Olmasını istediğiniz ya da olmasını beklediğiniz gibi yetiştirin evlatlarınızı. Öyle yetiştirin ki siz yokken bile ayakta duran sağlam, güçlü, karakter sahibi, kendinden emin bireyler olarak bu dünyada yerini alabilsin. Eğer ki kendi haline bırakırsanız çocuklarınızı o zaman da varın siz düşünün sonunu. Haaa kendi haline bırakınca hep mi kötü olunuyor elbette hayır. Ama çoğunlukla öyle. Bakınız, aile içi eğitim ne kadar önemli. Sadece okuldaki öğretmenlere sorumluluk vererek çocuklarınızı eğitemezsiniz. Öğretmenin işi okulda öğrenmesi gereken dersleri anlatmaktır ona. Asıl görev sizindir. Eğer ki sizin karakteriniz sağlam ise, özü-sözü doğru insan iseniz, çevrenize saygılıysanız, küçüklerini seven, büyüklerini sayansanız, yaşadığınız ülkeye, gelenek ve göreneklerinize bağlıysanız, seviyor ve seviliyorsanız, değil bir insanı, küçücük bir karıncayı bile incitmiyor, sırf güzel diye bir çiçeği bile koparmaya kıyamıyorsanız, zaten sizin pek de fazla bir şey yapmanıza gerek yok diyebilirim. Çünkü siz ne iseniz çocuğunuzda o olacaktır. Yani kısacası çocuğunuz sizin kopyanız olacaktır. O yüzdendir ki yarınların büyüklerini yetiştirerek geleceğin temellerini sağlam atmak sizlerin elinizdedir. Ve sadece kadınlara da düşmemekte bu görev. Ailenin reisi olarak bir babanın da çok büyük görevleri var elbette. Güçlü, sağlam karakterli, evine bağlı, olduğu kadar değil olması gerektiği gibi büyütüp yetiştirin ve örnek olun evlatlarınıza. Örnek olun ki, nice Özgecanlar, nice Ayşeler, Fatmalar yok olup gitmesin, kayıplara karışmasın bu dünyada. “Kadınlar sizlerin emanetinizdir” diyor ya hani, işte, eğer ki gerçekten dinine bağlı insanlar iseniz, Allah'tan korkan kuldan sakınanlardansınız evlatlarınıza örnek olun, hem de olduğu kadar değil olması gerektiği gibi. Olun ki nice canlar harcanmasın bir öfke, bir heves, bir arzu uğruna...

Kadınları incitmeyin, kadınları sevin, kadınları koruyun-kollayın, kadınlara nazik davranın, kadınların birer çiçek olduğunu unutmayın.Onlara kötü gözle bakmayın. Kıymayın...El üstünde tutun, yüreklendirin. Sevin. Ama hiçbir zaman onlara sövmeyin, ezmeyin, incitmeyin... Unutmayın ki sizin de anneniz bir kadın, kızkardeşleriniz birer kadın. Çocuğunuzun anası bir kadın. Kadın olmak kolay değil inanın. Kolay diyen varsa şayet, bir gün kılık değiştirip dolaşın ve anlayın.

Diyeceklerim bundan ibarettir... Bunca dövülen, ezilen, sömürülen, hor görülen, yakılan, öldürülen onca kadın varken içimden kutlamak bile gelmiyor inanın. Çünkü hala va hala cahil kafalar, kör beyinler eğitilmediği ve yaşadığı müddetçe, “Kadının Adı Yok” Duygu Asena'nın da dediği üzere...

Yine de adet yerini bulsun diyorum ve bu dünyada yaşam mücadelesi veren tüm kadınlarımızın, emekçi kadınlarımızın -Kadınlar Gününü- kutluyor; Sevgilerimi gönderiyorum..


Mehpare ÖĞÜT