DUA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DUA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bugün taze bir kahve kokusunda, Andım seni huzûrla.. Sûretin düştü inci misali gönül deryama.. İçimden andım adını, Kimseler duymadı, Hissetmedi içimdeki seni.. Yüzüme düşen küçük bir tebessüm gibi, ısıttın kalbimi upuzaklardan.. Haberin olmadı, Belki de hiç olmayacak.. Sessiz, Sakin, Tanımsız, Keşifsiz, Seveceğim seni zarifçe... Özleyeceğim ama bilmeyeceksin... Hayâllerimin baş kahramanı olacaksın, Ama hissetmeyeceksin.. İçten içe, Gönlümde, Aklımda, Hayâllerimde olacaksın... Belki de duâ'larım ile geleceğime düşeceksin...

Mefkûre Malhun Keskin


Bugün ne güzel bir gün. Hem mübarek Cuma, hem de Kadir Gecesi... 
Kimseye söyleyemediğimiz, bilinmeyen, bilinmesini istemediğiniz, kendimize sakladığımız, gönlümüzden geçen, olmasını beklediğimiz, tüm istek ve dualarımızın kabul ve makbul olmasını Yaradandan isteyip dileyeceğimiz en hayırlı gece... 

****

Mübarek Kadir Gecesinin,
Başta ülkemiz adına olmak üzere tüm İslam ailesi için hayırlara, barışlara, sevgi ve dostluğa vesile olması dileklerimle,,, 

****
Rabbim, bu gecede edilen tüm dualarımızı kabul eylesin inşallah







Her şeyin bir dirilişi bir de yok oluşu var illa ki
Sebep arama olan bitene
Her şeyde olduğu gibi
Bir Yaradan var bil ki!
Gözlerini ne zaman çevirirsen çevir semaya
Dünyayı kaç kez arşınlarsan arşınla
Yer gök hatırına
Ölenin ruhuna
Okunan duaya
Hürmet etmeyi unutma!
Unutma ki
Bir sonra ki gelişinde
Yanma, yana yakıla
Ağlama, ıkına sıkıla
Dertlenme
Kederlenme
Ve şükretmeyi bil ki
Huzura çıktığında
Kalbin dolu olsun aşkla
Merhametle
Mutlulukla
Sadakatla
Umutla
Sözle
Gözle
Allah aşkına…
Her daim duan olsun yüreğinde…
İlahi aşkla…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL




Her şeyin bir dirilişi bir de yok oluşu var illa ki
Sebep arama olan bitene
Her şeyde olduğu gibi
Bir Yaradan var bil ki!
Gözlerini ne zaman çevirirsen çevir semaya
Dünyayı kaç kez arşınlarsan arşınla
Yer gök hatırına
Ölenin ruhuna
Okunan duaya
Hürmet etmeyi unutma!
Unutma ki
Bir sonra ki gelişinde
Yanma, yana yakıla
Ağlama, ıkına sıkıla
Dertlenme
Kederlenme
Ve şükretmeyi bil ki
Huzura çıktığında
Kalbin dolu olsun aşkla
Merhametle
Mutlulukla
Sadakatla
Umutla
Sözle
Gözle
Allah aşkına…
Her daim duan olsun yüreğinde…İlahi aşkla…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
29 ARALIK 2017







Mevlid ; Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir.
Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.

O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. O'na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.

Bu gece, müslümanlar arasında yüzyılllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı "Vesiletün'necat" olan mevlit kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir.

Peygamberimizin doğum yıldönümlerinde okunan mevlitleri saygı ile dinlemek, O'nun mübarek ruhuna salât ve selâm okumak hiç şüphesiz büyük milletimizin Sevgili Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığının bir ifadesidir.

Bununla beraber, O'nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O'nun sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmış oluruz.

Mevlid, Peygamberimizden (s.a.v) üç dört asır sonra icat edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlit merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:

İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:

“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”

“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)

Kuran-i Kerim (Enbiyâ, 107) "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."


(Isrâ Sûresi, 105) ''Biz Kur'ân'i hak olarak indirdik. O da hakkin ve gerçegin ta kendisi olarak indi. Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanlari ise azapla uyarman için gönderdik.''


(Âl-i Imran Sûresi 31) Ey Resulüm, de ki: "Ey insanlar, eger Allah'i seviyorsaniz, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarinizi bagislasin. Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir)."

.....

Dularımız bu gece eksik olmasın, kalplerimiz imanla dolsun...
Kandilimiz mübarek olsun.







Bir şeyin olmasını çok istiyor ancak olmuyor mu, neden olmuyor diye soruyor musun kendine yoksa zaten olmayacağı bellimiydi diyorsun…. Yanlış yapıyorsun. Bu evrende olmayacak ne olabilir ki. Yer gök dua ile kurulmuşken. “Olmuyor”, “Belliydi olmayacağı” gibi söylemler yerine istediğin şeyi doğru olarak istiyor musun düşün bir kere. Belki de tüm sorun ve sorunun cevabı burada yatıyor. Olamaz mı olabilir… Şimdi gözlerini kapa ve sadece kalbinin atışlarını duy. Şu anda neyin olmasını istiyorsan çok samimi bir şekilde iste Rabbinden. İstemeyi bilmiyorsan o zaman sorun sendedir demek ki… Ve bir kere değil olana kadar iste.

Her sabah gözlerimizi açtığımızda yeni bir hayatın başlangıcı müjdeleniyor bizlere. Şükürler olsun bugüne de uyandık diyebilmek nasıl da güzel bir söylemdir. Bugünü de gördük. Göremeyebilirdik de. Bu, Yüce Rabbimizin takdiridir ki hayat ibremiz durmuş ise bunu değiştirmek elimizde değildir. Evet, yeni bir güne uyandık. Çok şükür Allah’ım. Bugün hava çok güzel, bugün her şey gözüme bir başka güzel görünüyor. Bugün çok güzel bir gün olacak ve ben çok iyi biriyim, harikayım, güzelim. Çünkü Yaradanın bahşettiği tüm iyilik ve güzellikleri kendimde taşıyorum. Kendime güveniyor ve kendimi seviyorum… İşte size enerjinizi yükseltecek ve sizi pozitif hale getirecek olumlamalar… Bunları yapmak zor mu sizce ? Hayır, elbette değil. Önemli olan sadece yapmak. Düşünün bir, sabah kalkıyorsunuz ve suratınız bir karış. Yanınızdaki eşiniz, partneriniz ya da aile üyelerinize o asık suratınızla günaydın demek mi sizi ve onları daha mutlu eder yoksa güler yüzle söylenen bir günaydın cümlesi mi. Ya size, nasıl söylenmesini isterdiniz. İnsan olarak üzerimizde büyük bir enerji taşıyoruz ve maalesef bu enerjimizi doğru kullanmıyoruz. Eğer enerjimizi doğru olarak kullanırsak inanın ki günümüz beklentimizin de üzerinde olacak ve bu enerjimizi hem evimizde, hem de çalışma ortamımızda ve gittiğimiz her yerde yayacağız tıpkı kullandığmız parfüm gibi. İş yerinizde, evinizde, arabanızda mutlaka meditasyon müziklerini dinlenmenizi tavsiye ediyorum. Bu sizi ruhsal olarak sakinleştirecek, ruhunuzu dinlendirecek ve kendinizi zinde hissetmenize yarayacaktır. 

Örnek olarak kendi dinlediğim
https://www.youtube.com/watch?v=GbD91FnNaqg müzikleri size tavsiye ediyorum…

Kendimce paylaştıklarımdan sonra olumlamanın tanımı nedir ? diye bir soru soracaksınızdır elbette.

Olumlama;
1 . Olumlamak eylemi.

2.MANTIK TERİMİ
terimleri arasında olumlu bağıntı, ilinti bulunan, olumlu bir önerme öne sürme, şeklinde tanımlanmaktadır.
"Bütün insanlar ölümlüdür dersek, insanla ölüm arasında bir bağıntı bulunduğunu öne süreriz ki bu olumlamadır"

Aslına bakarsanız olumlama yapmak demek pozitif düşünmek demektir. Bu yüzden ağzımızdan çıkacak her bir kelimenin ve düşüncenin önemi çok büyüktür. Öyle ki olumlama yapmanın ilk ve en büyük şartı pozitif düşünmek ve evrene mesajımızı doğru olarak iletmektir. Biraz önce yukarıda demiştim ki güne güzel başlamak, gülerek günü karşılamak ve kendimizi sevdiğimizi söylemek bizi iyi hissettirecek ve güne pozitif olarak başlamamıza neden olacaktır. Ve tabiî ki de dua etmek. Duanın gücü bütün evrenin kapılarını size açacaktır. Çünkü dua ve olumlama aslında aynı şeylerdir. Yaptığınız her olumlama Yaradana ulaşan dualarınızın bir karşılığıdır. Dua edin. Her nerede olursanız olun duanızı ne kendinizden, ne evinizden ne de çevrenizden esirgemeyin. Dua etmek bir terapidir, Yaradan ile sizin aranızda olan… Çünkü bize, düşündüğümüz ve istediğimiz her şeyi veren sadece ve sadece Yüce Allah’tır. Aklımızdan ve kalbimizden geçen ve dilediğimiz her şey düşüncelerimiz, yaydığımız o büyük enerji ile Allah’a anlık ulaşmakta ve O’da zamanı geldiğinde bize onu vermektedir. Yeter ki istemeyi bilin.
Ben size kendimden bir örnek vermek isterim bu konuda…
Ben, yedi yıl önce kaybettim babamı. Mide kanseri teşhisi konulmuştu ve o gün beynimden aşağı kaynar sular dökülmüştü. Hocalar en fazla altı ay yaşar demişti. O an hissettiğim duyguyu tarif etmem imkansız size. Altı ay yaşar, sonrası yok… Hiçbir şey düşünemez haldeydim. Anneme, kardeşime nasıl diyecektim bunu. Şu an vardı ama altı ay sonra yoktu. Bunu kabul etmek imkansızdı. O an için karmakarışık düşünceler içerisindeydim. Günlerimiz hastane ve ev arasında geçmeye başlamıştı. Birçok kişiden gün geçtikçe ağrılarının artacağını ve hatta dayanılmaz olacağını duymuştum. Ama hiç de öyle olmadı. Çünkü babam kendisi için hep “Allah şifalığımı verecek” diye söylemlerde bulunuyordu. Aslına bakarsanız babam kendince olumlamalar yapıyordu. Ve ben bir gün internet ortamında tesadüfen izlediğim bir video sonunda aslında bu hastalığın korkulacak bir hastalık olmadığını, sıradan basit bir grip virüsü olarak düşünmeye başladım. İzlediğim video “Top Secret” adlı bir belgeseldi. Bu belgeseli özellikle aramadım ama nasıl olmuştu da benim önüme gelmişti hala anlamış değilim. Bu belgeselde olumlu düşünmekten, olumlu düşünmenin bize geri döneceğinden ve mesajımızı evrene doğru iletmemizden bahsediyordu. Evet, bu çok güzel bir şeydi. Olumlu düşünmek… En kötü anımızda bile… Babamın hastalığı kötü bir hastalıktı ve ne yazık ki bu hastalığın evreleri olduğundan ilerlemeye başlamıştı. Benimse tek isteğim babamın hiçbir ağrı çekmemesi, canının yanmamasıydı. Bu belgeseli izledikten sonra içimde öylesine bir rahatlama oldu ki anlatamam sizlere. Gerçekten de bu adı kötü olan sıradan bir hastalıktı. Demek ki pozitif düşünmek babamı iyileştirmese bile en azından acı çekmesini önlemişti. Çünkü benim yaydığım enerji babama da yansıyor, onu rahatlatıyordu. Ve o hiçbir zaman iyileşme ümidini kaybetmemişti. Ve en fazla altı ay yaşar diyen hocalara inat on ay yaşadı. Ve ölümü de bir o kadar güzel oldu. Ölümden korkan biri olarak ilk defa babamda gördüm ölümün güzelliğini. Ruhunu teslim ederken nasıl da rahat bir şekilde bedeninden vaz geçtiğini. Rabbime şükürler olsun milyon kere. Ve her zaman şükretmeye devam edeceğim bana, aileme, sevdiklerime verdiği ve vermediği şeyler için de.. Veriyorsa da vermiyorsa da bir nedeni vardır. Yeter ki istemeyi bilelim insan olarak, kul olarak, dua edelim, olumlama yapalım ve enerjimizi yayalım çevremize.


Güne pozitif başlayın, olumlama yapın, dua edin, şükredin…. Her gününüze…


Sevgiyle
Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL 




Dudaklarımı, aşktan bahsetmek için kutsal ateşle ağartmıştım; dudaklarımı açınca konuşmak için, kendimi dilsiz olarak buldum.

Aşk şarkıları terennüm ederdim aşkı bilmeden önce, onu öğrendiğim zamansa ağzımdaki sözler basit solumalara, göğsümdeki nağmeler derin bir sükûnete dönüştü.

Ve siz ey insanlar geçmişte bana aşkın garip ve tuhaf hallerinden sorardınız, ben de size anlatır sizi ikna ederdim. Ya şimdi, aşk beni örtüsüne bürüdü. Size onun yollarını huylarını sormaya geldim, aranızda beni yanıtlayacak var mıdır? Size neyim olduğunu sormaya, ruhumdan haber almaya geldim; aranızda kalbimi kalbime açacak, kendimi kendime açıklayacak var mı?

Haydi bana, göğsümde tutuşan, tüm kuvvetimi yutup duygularımı arzularımı eriten şu ateşin ne olduğunu söyleyin? Yalnızlık ve uzlet saatlerinde ruhumu sıkan ve ciğerime, hazzın acılığı, ve elemlerin tatlılığı katılmış bir şarabı döken bu tatlısert gizli eller nedir?

Gecenin sessizliğinde yatağımın etrafında çırpan bu kanatlar nedir? Bilmediğimi bekleyerek, işitmediğime kulak vererek, görmediğime gözlerimi dikerek, anlamadığımı düşünerek, farkında olmadığımı hissederek, inlemenin içinde benim nezdimde kahkaha ve sevinç seslerinden daha sevimli olan kaygılar olduğu için ah çekerek, güneş doğup da odamm köşeleri ışıkla doluncaya değin beni öldüren, dirilten sonra yine öldüren ve dirilten görünmeyen bir güce teslim olarak sabahlarım. Kurumuş gözkapaklarım arasında uyanıklığın hayalleri titreşirken ve taştan yatağımda düşlerin gölgeleri gezinirken artık uyurum.

Bizim aşk olarak isimlendirdiğimiz nedir?

Çağların ardına gizlenmiş, görünenlerin arkasına saklanmış, varlığın gizine yerleşmiş bu gizli sır nedir, bana haber verin.

Tüm sonuçların sebebi, tüm sebeplerin sonucu olarak gelen bu belirsiz mefhum nedir?

Bu, ölümü ve hayatı yiyen ve onlardan, hayattan daha tuhaf, ölümden daha derin bir rüya çıkaran uyanıklık nedir?

Haber verin ey insanlar, bana haber verin, aranızda aşk parmakuçlarıyla ruhuna dokunduğu zaman hayat uykusundan uyanmayan var mıdır?

Aranızda, kendisine kalbinin sevdiği bir kız seslendiğinde babasını, anasını, doğduğu yeri terketmeyen var mıdır?

İçinizde, ruhunun seçtiği kadına ulaşmak için denizleri aşmayan, çölleri geçmeyen, dağları vadileri geride bırakmayan var mı? Hangi genç, yeryüzünün en uzak yerlerine kadar, eğer orada nefeslerinin kokusunu hoş bulduğu, elinin dokunuşlarına güzel dediği, sesinin tınısını beğendiği bir sevgili varsa kalbinin peşinde gitmez?

Hangi insan, yakarışlarını işiten, dudaklarına karşılık veren bir tanrının önünde ruhunu tütsü olarak yakmaz?*

Dün tapınağın kapısında durdum ve geçenlere aşkın gizlerinden, meziyetlerinden sordum. Zayıf bünyeli, yüzü buruşmuş bir ihtiyar geçti önümden. Ah çekerek; "Aşk ilk insandan devraldığımız fıtrì bir yaratılış zaafdır" dedi. Derken güçlü kuvvetli, kolları çemrenmiş bir genç geçti. Şakıyarak, "Aşk, varoluşumuza sarılmış bir kararlılıktır. Ve insanların geçmişiyle geleceğini bizim şu anımıza ulaştırır" dedi.

Melül gözleriyle bir kadın geçti, sızlanarak, 'Aşk öyle öldürücü bir zehirdir ki, ateşli mağaralarda hüküm süren siyah yılanlar onu içine çeker sonra gökyüzünde dağılarak akar sonra yağmur damlalarına bürünerek düşer ve susamış ruhlar onu emer de bir dakikada sarhoş olurlar, bır yılda ayılır, bir asırda ölürler.' dedi.

Gül yanaklı bir kız geçti; gülümseyerek, "Aşk, gündoğumu perilerinin güçlü ruhlara döktüğü bir sudur ki o, ruhları gece yıldızlarının önünde dondurarak yükseltir ve gündüz güneşinin karşısında terennüm ettirerek yüzdürür." dedi.

Siyah giysileri olan, sakalı uzun bir adam geçti: abus bir çehreyle, "Aşk gözlerimizi aydınlatan ulvi bir bilgidir. Onun yokuyla biz şeyleri, ilâhların gördüğü gibi görürüz." dedi.

Asâsıyla atar bir âmâ geçti, öksürerek; 'Aşk, benliği her yönden kuşatan yoğun bir sistir. Ondan varlığın görüntülerini gizler ya da onu kayaların aralarında titreyen arzularının görünümlerinden başka bir şey görmez, vadinin boşluklarından gelen çığlığından başka bir ses işitmez hale getirir." dedi.

Gitar taşıyan bir genç geçti; şarkı söyleyerek, "Aşk, hassas ruhun derinliklerinden fışkıran ve onun yanını yöresini aydınlatan sihirli bir ışıktır. Onun sayesinde o ruh dünyayı yeşil kırlarda seyreden bir konvoy, hayatı iki uyanıklık arasında duran güzel bir düş olarak görür." dedi.

Sırtı kamburlaşmış, ayaklarını tıpkı iki bez parçasıymışlar gibi sürükleyen bir pir-i fâni geçti; titreyerek, "Aşk, bedenin mezar sessizliğindeki rahatı, ruhun ebediliğin derinliklerinde selâmet bulmasıdır." dedi.

Beş yaşlarında bir erkek çocuk geçti, gülerek seslendi; "Aşk babamdır, aşk annemdir. Ve aşk sadece babamla annemi bilir." dedi.

Gün döndü ve toprağın önünden insanlar, her biri aşktan konuşup benliğini tasvir ederek ve hayatın sırrından dem vurup arzularını açığa çıkararak geçtiler.

Akşam gelip de yoldan geçenlerin dağdağası sona erdiğinde tapınağın içinden gelen, şöyle diyen bir ses duydum: "Hayat iki kısımdır. Bir kısmı donuktur, bir kısmı ateşli. Aşk ateşli kısımdır."

O esnada tapınağa girdim ve eğilerek, yakararak, dua ederek, seslenerek yere kapandım: "Beni alevin yemeği kıl ya Râb, beni kutsal ateşin yiyeceği kıl ey Tanrım!

Amin."
(S.155)

Halil CİBRAN - Asi Ruhlar, Fırtına




Sensiz ümitlerim suya düşer,
Ümitlerim sana doğrudur.

Sensiz emellerim yokluğa düşer
Emellerim Sen de son bulur.

Sensiz aklım boşluğa düşer,
Aklım Seninle korkulardan kurtulur.

Sensiz kalbim hüsrana uğrar
Kalbimin arzuları Sen de durulur.

Münteha Sensin
Gideceğim son kapı Senindir.
Beni affınla sevindir.

Sensin Münteha
Son sığınağım Senin rahmetindir.
Beni lütfunla sevindir.

Arzu ve emellerimi bir Sen bilirsin
Kalbimi yakınlığınla sevindir.

Ümitlerimi ve hayallerimi bir Sen bilirsin
Ruhumu cemalinle sevindir.

Her dertlinin derdini bir Sen görürsün
Dertlerimi şefkatinle iyileştir.
Şikayetleri ve feryatları bir sen duyarsın
Gözyaşlarımı rahmetinle dindir…

99 Esma & 99 Dua

Senai DEMİRCİ