MEVLANA MESNEVİSİ'NDEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEVLANA MESNEVİSİ'NDEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Hz Mevlana Mesnevide şöyle bir hikaye anlatır. Huysuz adamın biri herkesin gelip geçtiği yol üzerine dikenli çamlar diker.Yoldan geçenler her ne kadar bunları yoldan sök at deseler de o bunların hiç birine kulak asmaz. O dikenli çalılar büyür. Yoldan geçen halkın ayağına takılır. Perişan olurlar. Hal Valiye intikal eder. Vali adamı yanına çağırır.

Dikenleri sökmesini emreder. O da sökerim diye söz verir. Ama bugün yarin diye ertelemeye devam eder. Ne sökmem der ne sökerim der. Bir gün Vali yanına çağırır. Verdiği sözde durmayan adam emrimi hemen yap. Der. İkaz eder. Huysuz adam önümde uzun günler var nasıl olsa sökerim der.
Vali adamı uyarır ama adam sözden anlamaz. Dikenler kök salip büyümeye devam eder.


Mevlana burada şöyle der. Her gün sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama günler akıp geçtikçe o dikenler dahada kuvvetleniyor. Onu sökecek de ihtiyarlıyor kuvvetten düşüyor. Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil o dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı, kaç kere oldu kötü huyun seni yaraladı çirkin huyun başkalarını da rahatsız ettiğini bilmiyorsun. Sen şu dikeni gül fidanı haline getir gül fidanı ile onu işle böylece sendeki dikenler gül fidanı haline gelsin. Eğer sende şerri gidermek istersen ateşin gönlüne hakkın rahmet suyunu dök o zaman laleler ak güller güzel kokulu çiçekler yetişir.




Bir gün Yusuf Peygamber’i merhameti yüksek bir çocukluk arkadaşı ziyarete geldi. Yusuf’a kardeşlerinin yaptıklarını, onların kıskançlıklarını hatırlattı. Bunun üzerine Yusuf,

‘o kıskançlık bir zincirdi, biz ise aslandık. Zincire vurulmak aslanı utandırmaz’ dedi.

Dostu ona kuyudaki halini sordu. Yusuf,

‘Ay görünmez olduğunda nasıl olursa, ben de kuyuda öyledim. Ay görünmez olur, sonra tekrar çıkar gökyüzünde. Buğdayı toprağın altına atarlar, sonra onu başak olarak biçerler. Sonra değirmende öğütürler ama bu kez ekmek olur, cana can katar.’


Yusuf yaşadıklarını anlattıktan sonra dostuna dönüp,
‘Söyle, bana nasıl bir hediye getirdin? Dost ziyaretine eli boş gidilmez!’ diye sordu.
Allah mahşer günü kullarının ne hediye getirdiklerini bilmek ister. 'Yoksa buraya dönmeyi beklemiyor muydunuz?’ diye sorar.

Dostu dedi ki Yusuf’a,
‘Sana getirmek için düşündüklerimin hiç birisini sana layık bulmadım.
Senin güzelliğinin benzeri yoktur. O yüzden sana bir ayna getirip hediye etmeyi uygun buldum.’

Aynasını sundu. Varlığın aynası yokluktur.


Mevlana Mesnevisi’nden





“Dört Hintli bir camiye girdi, namaz için rüku ve secde ettiler.
Her biri bir niyetle tekbir alarak acizlik ve dert hâliyle namaza başladı.
Müezzin geldi.  Birinin ağzından
” Ey müezzin! Ezan okudun mu? Vakit var mı?” diye bir söz çıktı.

Diğer bir Hintli istekle
 “Hey! Konuştun ve namazın bozuldu” dedi.

Üçüncüsü, ikinciye
 “Ey amca! Onu n‑ç‑n kınıyorsun? Kendine söyle” dedi.

Dördüncüsü “Elhamdülillah; ben, o üçü gibi kuyuya düşmedim” dedi.

Neticede dördünün de namazı bozuldu; ayıp söyleyenler, yollarını daha çok kaybetti.
Kendi ayıbını gören cana ne mutlu! Ayıp söyleyen, ayıbı kendine satın alır...
Basında on yara varsa, merhemin‑ kendine kullanman gerekir...
Aynı ayıp sende yoksa em‑n olma; o ayıp sende de görülebilir...

Ey benim güzelim! Sakalın bitmemişse, çenesinde sakalı çıkmayan başkasını yerme.”

Bir adam, odasına hırsız girdiğini gördü. Başladı onu kovalama­ya. Birkaç kere oda içinde dolandılar, adam iyice terledi. Nihayet hırsıza yaklaştı, bir sıçrasa tutacaktı. Dışardan birisi:

- Buraya gel de bela izlerini gör! Çabuk ol, buradaki ahvale bak! Adam:

Herhalde orada da bir hırsız var, diye düşündü, hemen gitmez­sem başıma bela olacak. Çoluk çocuğuma belki zarar verir, şimdi bunu tutmakta ne fayda var?! Bu Müslüman kerem edip beni çağırı­yor, hemen gitmezsem bir kötülüğe düşerim.
Böylece adam hırsızı bırakıp, sesin geldiği tarafa yöneldi.

- Aziz dostum, dedi, ne var, niye böyle feryad ediyorsun?

- Bak işte hırsızın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!

- Ey ahmak, sen ne söylüyorsun? Ben onu neredeyse yakalamış­tım, sen bağırınca bıraktım. Ben de seni bir adam sandım. Bu ne hezeyan! Ben kendisini tutmuşum, ayak izini ne yapayım?! Sen ya hile yapıyorsun ya da ahmaksın. Belki sen de hırsızsın.

- Ben işin aslını anladım, sana ayak izini gösteriyorum.

- Ey ahmak, vuslatta delil ve alamet olur mu?!



Mevlana Mesnevisinden Seçme Hikayeler









Her gönül bir tek sevgiliye dönüktür aslında...
Lakin kıblesi yanlıştır...
Bulduğunu sandığı şey gerçekte aradığı değildir...
Kimisi gül yüzlü bir güzele meftun,
Kimisi bir ceylan bakışlıya mecnundur...

Bazısı dünyaya kanmış,

Bazısı mala mülke aldanmıştır...
Oysa her biri aslında bir sevgili tarafından sınanmıştır...!


HZ. MEVLANA






Hiçbir zaman geç kalmadınız,
Kaç kere yoldan dönmüş de olsanız,
Kaç kere döndürülmüş de olsanız,
Dünyanın bütün günahını taşıyor da olsanız,
Hayatınızdaki her şeyden kendinizi suçlu hissediyor da olsanız,
... Kendinizin “Yüreğiniz” tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız da
Siz yine de “kendinize, yüreğinize” yürüyünüz….
Hiç kimse size inanmasa da, siz kendinize inanın.


MEVLANA




''Üzülme der Mevlana ve devam eder;

Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı..
Aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için..
Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için..
Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için..
Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için..
Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı farkettirdiği için..''

Mevlana Mesnevisi'nden





*•.

Bizler şu dünya denilen ambarda buğday toplayan kişiler
gibiyiz. Ambarımıza buğdayları dolduruyoruz, ama topladığımız
buğdayın bir yandan eksildiğinin farkında değiliz.
Buğdayımızın böyle azalmasının sebebinin, ambara giren fare
olduğunu hiç düşünmüyoruz. Bu farenin çeşitli hile ve
tuzaklarla ambarımızdaki buğdayı boşalttığını göremiyoruz.
Fare bizim ambarın altına delikler açmış. Koyduğumuz buğdayı
sürekli yiyor. Emeğimiz boşa uçup gidiyor.
Ey Hakk'ı talep eden kişi! Önce fareden kurtulmanın çeresini
bulmak gerekir. Fareyi uzaklaştırdıktan sonra, ancak ambarını
istediğin gibi doldurursun.

*•.

Yaptığımız bütün güzel ameller, işler, ibadetler, insanî
davranışlar, yardımlar bizim için âhiret ambarına attığımız
birer sevap buğdayıdır. Bu mânevî ambarın hırsızı olan fare
nefsimiz ve onun arzularıdır.
Yaptığımız amellerin boşa gitmemesi için, nefis faresini gönül
ambarından kovmalıyız.

HZ. MEVLANA




"Benim hayatımı yargılamadan önce,
Benim ayakkabılarımı giy
ve
Benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç.
Hüznü, acıyı ve neşeyi tat.
Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl.
Yeniden ayağa kalk
ve
Aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi.
Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin..
Geçer dediklerimi geçirdim, biter dediklerimi bitirdim.
Nefret ettiklerimi sildim, Artık yeter dedim.
Geride bıraktıklarım hesap sormaya kalkmasın o yüzden bana.
Farkında olduğum için var oldunuz, Vazgeçtiğim için bugün yoksunuz.."


-HZ.MEVLANA-



"Duy şikayet etmede her an bu Ney,
Anlatır hep bu ayrılıklardan bu Ney.
Der ki; feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek,
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Şayet aslından biraz ayrılsa can,
Öyle bekler, vuslata ersin zaman.
Ağladım her yerde, hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için, dostum dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama; makale
Kimse talip olmadı esrarıma.
Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Gözde lakin yok ışık, duymaz kulak.
Aşikardır can-beden, gör insanı,
Yok izin, görmez fakat insan, canı.
Ney sesi tekmil hava; oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!
Ateş ateş olmuş, dökülmüştür Ney'e,
Cebesi aşkın karışmıştır mey'e.
Yardan ayrı dostu Ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan Ney sunar hep arzuhal,
Hem verir Mecun'un aşkından misal.
Ney zehir, hem panzehir; ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?
Sırrı bu aklın, bilinmez akl ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.
Sırf keder, gam; gitti kaç gün kaç gece,
Geçti yanışlarla günler, öylece.
Geçse günler, korku yok, her şey masal;
Ey temizlik örneği, sen gitme kal!
Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Anlamaz olgun adamdan bil ki, ham,
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam!"

Mevlana


“Size, gizlide ve açıkta Allah’tan kormayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammül olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır”


Dönüp duruyorum Ey AŞK!...
Durup dolaşıyorum.
Arıyorum...Arıyorum...
İçimde ki uzağı arıyorum Ey AŞK!...
Uzakta ki yakını,yakınımda ki AŞK'ı.
İçimde ki içimi arıyorum Ey AŞK!...
İçimde aradığım yakın SENSİN.
Aradığım SEN.
Sende ki BENİ,bende ki SENi arıyorum.
Ne bende ,ne sende...
Hem Sende,hem Bende olanı arıyorum...

Mevlana

Demek sen böyle salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı.
Ey, dostlarının canına can katan,
Gül bahçesine böyle bensiz gitme istemem.

İstemem, ey gökkubbe, bensiz dönme
İstemem, ey ay, bensiz doğma.
İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.

Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
İstemem, bensiz kalma bu dünyada sen,
O dünyaya bensiz gitme, istemem.

İstemem, ey dizgin, bensiz at sürme.
İstemem, ey dil, bensiz okuma.
İstemem, ey göz, bensiz görme.
Bensiz uçup gitme, ey ruh, istemem.

Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem.

Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, bense senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.

Senin gözün bende iken
Ben senin çevganın önündeyimdir.
Ne olur, öylece bak dur bana,
Bırakıp gitme beni, istemem.

O güzelle berabersen, sen ey neşe,
İstemem, sakın içme bensiz.
Hünkarın damına çıkarsan, ey bekçi,
Sakın bensiz çıkma, istemem

Bir şey yoksa bu yolda senden,
Bitik bu yola düş enlerin hali.
Ben senin izindeyim, ey izi görünmez dost,
Bensiz gitme, istemem.

Ne yazık bu yola bilmeden, rasgele girene!
Sen ey, gideceğim yolu bilen,
Sen ey yolumun ışığı, sen ey benim değneğim,
Bensiz gitme, istemem.

Onlar sadece aşk diyorlar sana,
Oysa aşk sultanı mısın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem.

MEVLANA CELALETTİN RUMİ

Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin,
Bugün dudağında başka bir tad var,
Boyunda başka bir yücelik.
Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.

Ayın gökyüzüne bugün sığmamış.
Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş.
Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle,
Bir başka kavga var dünyada senin yüzünden,
Dünyada bir başka gidiş

Biz senin gözlerinden gördük
Arslanlara meydan okuyan o ceylanı,
Başka bir ovası var o ceylanın bugün
İki cihandan da dışarı

Seven insanın ayağı mı yok,
İşte ona ölümsüzlük kapandı.
Yukarılarda onunla uçar gider.

Gözlerinin denizinde onu arama.
O inci bir başka denizde.

Bakarsın bugün sever bu yürek,
Yarın sevilir bakarsın.

Yüreğimin özünde başka yarınlar var


Hz. Mevlana: “ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor.


“Bakın ! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !”
Hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayat biçimine dönüştürülmesi gereklidir.
Hoşgörü ustalarının öğüdü


Yıktığın varsa yapacaksın.
Ağlattığın varsa güldüreceksin.
Döktüğün varsa dolduracaksın.
Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin. Ve en önemlisi :


Hoşgörülü olacaksın.


Mevlana
(Mesnevi’den)
"Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır." diye başlıyor öykümüz...

Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu, o zamanlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekte olan bir dergaha bağışlamak ister.

Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına gider. Durumu Hacı Bektaş-ı Veli'ye anlatır ve o 'helal değildir' diyerek bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der:

- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her lese konmaz. O yüzden senin bu Hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam Üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve ona, Mevlânâ'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.

O da şöyle der:

- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ'nın gönlü OKYANUS gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin Hediyeni kabul etmiştir.




Oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabı...rla döner. Çünkü güneşin de, ayın da zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.

Uyum güzelliktir. Uyum, suyun özelliğidir. Su, sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı, inci de olmazdı. Sabırlı ol ki istiridye gibi inciler yapasın.

Sözler hakikat değildir, ağzımdan çıkan seslerdir. Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır. ”


*Şems-i TEBRİZİ




Anladım ki susmak bir cüsse işi.
Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli...

Hz.Mevlana




Bir gün, mevlana ve öğrencileri yolda yürürken, birbirleri ile şakalaşan ve oynayan bir köpek sürüsü ile karşılaşırlar.

Mevlana'nın öğrencilerinden bir tanesi der ki:

- Hocam bakınız, köpekler kendi aralarında ne kadar huzurlu ve mesut bir şekilde eğleniyorlar, keşke bütün insanlar da bu köpekler gibi olsaydı, o zaman hiç kavga ve savaş... olmazdı.

Mevlana Celaleddin-i Rumi, öğrencisine beklemesini söyler ve oradan uzaklaşır. kısa bir zaman sonra mevlana, elinde bir parça kemikle döner ve elindeki kemiği köpek sürüsünün ortasına fırlatır. az önce birbirleri ile oyun oynayan köpekler, bu sefer kemiği kapabilmek için birbirleri ile mücadele etmeye ve birbirlerini hırpalamaya başlarlar. bunun üzerine mevlana der ki:

Yavrum bak, işte insanlar da böyledir. ilişkilerinde gerçek yüzlerini hep gizlerler ama menfaat söz konusu olunca da aynen böyle birbirleri ile kavga ederler.


Mevlana