Kadındır; cefayı da vefayı da bilen, çeken…

Hangi kadındır ki analık ve eş olma duygularından yoksun olsun. Bu yüzden boşuna dememiştir Peygamberimiz “ Cennet anaların ayakları altındadır” diye ve yine değildir boşuna “yuvayı dişi kuş yapar” sözüde…


Kadın, koklanmayı bekleyen bir çiçektir; yalnız sulamak gerekir. Siz onu ne kadar sular ve ona ne kadar özen gösterirseniz, o da o kadar güzel kokmaya, açmaya ve açtıkça da etrafına güzellikler sunmaya devam eder.

Kadın bir hamurdur yoğurmasını bilene…Ona öyle şekiller verebilirsiniz ki bir tüy kadar hafif ve bir pamuk kadar yumuşak olabilir, eğer iyi ellerdeyse. Kısacası onu bir melek ya da şeytan yapmak sizin elinizdedir.

Kadın bir denizdir aslında, ucu bucağı olmayan… Ancak onu keşfe çıkmaya karar verdiğinizde bulabilirsiniz. Öylesine ki içinde her şeyi barındıracak kadar derindir. Acıyı, sevinci, hüznü, mutluluğu, neşeyi, terk edilmeyi… Bunların hepsi de onun en gizli hazinesidir yürek denen sandığının içinde. Yeri ve zamanı geldiğinde çıkarıp kullandığı.

Kadın cesurdur;Yeri geldi mi sevdiğini tüm dünyaya haykıracak kadar hem de. Yeter ki karşılık bulabilsin sevgisine. Eğer sevildiğini hisseder ve anlarsa ve siz de ona hissettirmeyi başarabilirseniz şayet, kendinizi şanslı hissedin çünkü; bir kadın tarafından seviliyor olmanın tadına varabileceksiniz demektir.

Kadın güven demektir verebiliyorsanız aynı şekilde. Ne verirse insan onu alır hesabıyla; eğer siz güven duymak istiyorsanız ona da bu güveni vermelisiniz ki zarar görmesin ilişkinizde ve her telefon çalışında ya da eve her geç gidişinizde sizi kapıda asık suratla karşılayıp; içinden çıkamayacağınız “neredeydin ?, kiminleydin ?” gibi binbir soruyla karşılamasın.

Kadın güçtür; her başarılı erkeğin arkasında yer alan.
Kadın, kadındır her şeyden önce de. Aşk, sevgi, romantizm eşliğinde… Ve yaşamak istedikleriniz yaşattıklarınızdır aslında.

Kadın güzeldir her yaşta. Eğer sizde katkıda bulunabiliyorsanız ona bir şekilde.

Kadın zekidir, tüm erkeklerle boy ölçüşebilircesine.

Ve kadın bir hazinedir… Bu yeryüzünde ki tüm elementleri kendinde barındıran paha biçilmez nitelikte.

Ve kadındır bir erkeği aslında adam eden; bundan adam olmaz denilse bile.

Ve kadın ki; Adem bile Havva’dan beri tüm erkeklerin gözdesi olmayı başarabilmiş yegane varlık bu evrende…

Eğer, bir kadını seviyorsanız ona iyi davranın… Unutmayın ki; sizin anneniz ve kız kardeşiniz / leriniz de bir kadın.

Tüm ülkem kadınlarının ve dünya kadınlarının, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu olsun. hak ettiğiniz tüm değerlere ve güzelliklere sahip olabilmeniz dileklerimle…

******

Ben kadınım!
Doğuran, besleyen, büyüten
Yeri geldi mi erkeğinin yerine eve para getiren...
Bakan göze, tutan ele mahrem
Babadan olma, anadan doğma
Doğduğu günden itibaren kaderine razı gelen...
Konuşsa ayıp, sussa anlaşılmayan
Ezilen, dövülen, öldürülen
Sevilmeyen, hor görülen, kimliksiz-kayıp
Adı sadece kadın olan kadınım ben
Tüm kayıp kadınlar gibi yaşamadan ölen...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL






Dönmek, mümkün mü artık dönmek
Onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek

Neresi sıla bize, neresi gurbet

Al bizi koynuna ipek yolları
Üstümüzden geçiyor gökkuşağı
Sevdalı bulutlar uçan halılar
Uzak değil dünyanın kapıları


Neresi sıla bize, neresi gurbet
Yollar bize memleket

Gitmek, mümkün mü artık gitmek
Onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek

Neresi sıla bize, neresi gurbet
Yollar bize memleket

Murathan MUNGAN


Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.


Bedri Rahmi EYUBOĞLU



Bir süre önce okumaya başladığım ve okurken hem düşündüren hem de tüm zamanlar için geçerli olan bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Okuyanların yanı sıra okumayanlarında göz ucu ile kitapçıların raflarında gördükleri, okusam mı okumasam mı diye ikilemde kaldıkları bu eser Feridüddin Attar’a ait olan Pendname…Öncelikle Feridüddin Attar hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse, internet ortamından derlediğim şu bilgileri paylaşmak yerinde olacaktır.

  • Ferîdüddin Attâr (Faɾsça: فرید الدین عطار‎) ya da tam adıyla Ebû Hâmid Feɾîdüddin Muhammed bin Ebî Bekiɾ İbɾâhîm-i Nîsâbûɾî, Hoɾasan'nın en önemli döɾt şehɾinden biɾi olan Nişabuɾ'da 1136 yılında doğmuş 1221 yılında vefat etmiş ünlü biɾ İɾanlı şaiɾ ve mutasavvıftıɾ. Hekim ve eczacı olmasından dolayı Attâɾ (aktaɾ) olaɾak anılıɾ.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Şeyh Galip ve diğeɾ mutasavvıflaɾ taɾafından yüceltilen Attâɾ, çoğu günümüze kadaɾ ulaşan pek çok eseɾ bıɾakmıştır.
Bazı tarihςiler Ferîdüddin Attâr'ın tasavvufta adet olduğu üzere seyahatler yaρtığından, Mekke'ye gidip Кabe'yi ziyaret ettiğinden, hatta Şam, Mısır, ve Hindistan'a kadar gittiğinden söz ederlerse de bunlar ispatlanmamış rivayetlerdir. Hayatının sonuna doğru yazdığı Esrarname 'de Кabe'yi görme arzusu iςinde olması Hicaz'a gitmediğinin delilidir.”

Pendname kelime itibariyle Fars kökenli olup öğüt kitabı, nasihat kitabı anlamlarına gelmektedir. Mesnevi formatında yazılan bu eserlerin vasıfları dînî, tasavvufî ve ahlâkî-didaktik karakter arzetmeleridir. Bu nedenle de pendnameler, insanlara doğruyu göstermeyi,  ahlak ve din konularında öğütler vermeyi, halkı ve devlet adamlarını olgunlaştırmayı ve de erdemli kılmayı hedefleyen eserlerdir.
Bu konuda ki en önemli ve orijinal eser ise Feridüddin Attar’a ait olan Pendname’dir. Attar’ın bu eseri asırlar boyunca tüm doğu İslam ülkelerinde hemen hemen her sınıf halk tarafından okunmuş, geniş ve derin bir yer bırakmış olup itinalı bir şekil ve üslupla yazılmıştır.

Pendnameler üzerine daha fazla şeyler söylemek mümkündür. Ancak sizlere, okuduğum kitap olması açısından kısacık da olsa parantez içerisinde bir şeyler paylaşmayı uygun gördüm. Şimdi ise gelelim Attar’ın meşhur Pendnamesine. Kitap ince bir kitap ve aslına bakarsanız bir günde okunacak kitaplar arasında. Bu kitabın içeriği kişilere, devlet büyüklerine, ahlaki, dini, tasavvufi ve daha bir çok konularda öğütler veren, yanlış ile doğrunun ayrımını bildiren bir kitap. Karbon Kitaplar tarafından basılan ve çevirisi Ahmet Metin ŞAHİN tarafından yapılmış olun bu kitaptan beğendiğim alıntılardan birkaçı..

DUALARI KABUL EDEN ALLAH’A YAKARIŞ
50/
“Öldürüp kabr içre koymazdan teni,
Beklerim Rabbim günahtan sil beni!
Canı Rabbim benden almazdan hele.
Girsem elbet kalbe nur iman ile!”



NEFSİ EMMAREYİ KÖTÜLEME
“Aklı çoklar şükreder her nimete,
Nefse hakimler erişmiş izzete.
Öfke yenmiş kimseler ey genç, inan,
Kurdular elbette bir dertsiz cihan!
Ahmak insan olmuş elbet olk kişi,
Hep nefis ardında koşmaktır işi.
55/
“Hem bozulmuş fikrin ardından gider,
Zanneder Allah bırakmaz, affeder!”
….
60/
….
“Sevmez Allah halkı incitmişleri
Huysuz insan olmaz asla din eri!
Hem sitemkar, atsa ayrık kalbe ok,
Kendinin gönlünde açmış derdi çok.
Halkı incitmekse şahsın niyeti,
Sonda elbet ağlamakmış kısmeti.”

Konuya ait başlıklar altında verilen bu öğütler geçmiş, gelecek ve şu an arasında adeta bir köprü vazifesi görmekte. Çünkü yüzyıllar önce kaleme alınmış bu satırlar hala geçerliliğini korumakta ve bizlere öğütler vermekte. Bu nedenle de baş ucumuzda ve elimizin altında olması gerekli olan kitaplar arasında yer almaktadır. Okumanız ve tavsiye etmeniz dileğiyle…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL







Her şeyin bir dirilişi bir de yok oluşu var illa ki
Sebep arama olan bitene
Her şeyde olduğu gibi
Bir Yaradan var bil ki!
Gözlerini ne zaman çevirirsen çevir semaya
Dünyayı kaç kez arşınlarsan arşınla
Yer gök hatırına
Ölenin ruhuna
Okunan duaya
Hürmet etmeyi unutma!
Unutma ki
Bir sonra ki gelişinde
Yanma, yana yakıla
Ağlama, ıkına sıkıla
Dertlenme
Kederlenme
Ve şükretmeyi bil ki
Huzura çıktığında
Kalbin dolu olsun aşkla
Merhametle
Mutlulukla
Sadakatla
Umutla
Sözle
Gözle
Allah aşkına…
Her daim duan olsun yüreğinde…İlahi aşkla…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
29 ARALIK 2017






Her yalnızlığın bir sonu vardı mutlaka…
Yalnızlık bir tek Allah’a mahsustu.
Ve her aşkın
Bir bekleyeni, bir geleni.
Her gecenin eriştiği gündüz misali…


Baktığım her yerde adı olmayan bir sevgilim vardı benim
Bir gün bir yerlerden çıkıp gelecek diye beklediğim.
Hiç tükenmedi ümitlerim
Hiç vazgeçmedi sevmekten yüreğim.
Hiç ama hiç değişmedi aşka olan hürmetim.

Ve bir gün…
Geldi işte o beklenen
Ardından hayatım değişti, “SEN”lendi..

Bir sıcaklık basmıştı ansızın yüreğimi…
Kış’tı geldiğinde; yüreğimde ise bahardan bir mevsim
Ve ilk gözlerimiz değdi
Sonra ellerimiz
Ve sonrası..
Sonrası aşk, sonrası sevgi, sonrası en nihayetinde biz…
Biz olduk,  bir olduk, birbirimizin olduk….
Şenlendi yüreklerimiz.



Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
'OCAK 2018







“Dört Hintli bir camiye girdi, namaz için rüku ve secde ettiler.
Her biri bir niyetle tekbir alarak acizlik ve dert hâliyle namaza başladı.
Müezzin geldi.  Birinin ağzından
” Ey müezzin! Ezan okudun mu? Vakit var mı?” diye bir söz çıktı.

Diğer bir Hintli istekle
 “Hey! Konuştun ve namazın bozuldu” dedi.

Üçüncüsü, ikinciye
 “Ey amca! Onu n‑ç‑n kınıyorsun? Kendine söyle” dedi.

Dördüncüsü “Elhamdülillah; ben, o üçü gibi kuyuya düşmedim” dedi.

Neticede dördünün de namazı bozuldu; ayıp söyleyenler, yollarını daha çok kaybetti.
Kendi ayıbını gören cana ne mutlu! Ayıp söyleyen, ayıbı kendine satın alır...
Basında on yara varsa, merhemin‑ kendine kullanman gerekir...
Aynı ayıp sende yoksa em‑n olma; o ayıp sende de görülebilir...

Ey benim güzelim! Sakalın bitmemişse, çenesinde sakalı çıkmayan başkasını yerme.”


“O günler geçip gitti.

O iyi günler,

O sağlıklı, dolu günler

O pullarla kaplı gökyüzü

O kiraz dolu dallar

O sarmaşıkların yeşil sığınağında birbirine yaslanan evler

O haylaz uçurtma damları

O akasyaların kokusundan başı dönen sokaklar.

O günler geçip gitti

Kirpiklerimin arasından”



Füruğ Ferruhzad-Yaralarım Aşktandır... Alıntı


Aşkı yüzlerce yazar anlatmıştır ama Anna Karenina gibi destansı olanı yoktur. Anna Karenina, 19. yüzyıldaki Rus aristokrasisinde yaşanan bir yasak aşk hikayesi. Henri Troyat, kaleme aldığı Tolstoy biyografisinde şöyle diyor:

“Bir yıl önce onu derinden etkileyen bir olayı anımsadı. Komşusu ve aynı zamanda da arkadaşı olan Bibikov, Anna Stepanovna Pirogova adlı bir kadınla yaşıyordu. Uzun boylu, geniş yüzlü bu kadın, onun metresiydi. Adam, onu pek umursamıyordu. Hatta başka biriyle evlenme planları yapıyordu. Onun bu ihanetini öğrenen Anna, sadece birkaç eşyasını alıp kaçtı. Ve ardından kendini trenlerin altına attığı haberi geldi. Ölmeden önce Bibikov’a bir de mesaj göndermişti. Özetle “Katilim sensin” diyordu. 1872’de yaşanan bu olayı Tolstoy yakından takip etmişti. İntihar edilen tren istasyonunda polisle birlikte incelemeler yapıp cesedi gördüğünde bu zavallı kadının yaşadıklarını hayal etmişti.”

“Vronski’nin yüzü aydınlandı.
— Benim için dünyada her şeyin, yaşamın kendisinin bile siz olduğunuzu bilmiyor gibi konuşuyorsunuz. Ama huzur nedir bilmem ben, veremem de onu size. Kendimi, aşkımı istiyorsanız veririm… Sizinle kendimi ayrı düşünemiyorum. Benim için siz ve ben tek kişiyiz. Gelecekte sizin için de benim için de huzurun olanaksız bir şey olduğunu görüyorum. Umutsuzluk, yalnız umutsuzluk görüyorum… ya da şöyle diyeyim, mutluluk görüyorum; ama ne mutluluk bu… Olanaksız bir şey mi sanki.

Vronski son cümlesini fısıldayarak söylemişti; ama Anna duymuştu. Anna aklının tüm gücünü gerekeni söylemeye yöneltmişti. Ama bir şey söylemedi sevgi dolu bakışını Vronski’nin gözlerinin içine dikti. Vronski heyecanla, “İşte o!” diye geçirdi içinden. Umudumu kestiğim, bunun bir sonucunun olmayacağını sandığım anda işte o! Seviyor beni. İtiraf ediyor.

Anna:
— Öyleyse benim için yap bunu, dedi. Böyle şeylerden hiç söz etmeyin bana, iki iyi dost olalım. Ama bakışı bambaşka şeyler söylüyordu.

Vronski:
— Dost olamayız, bunu siz de biliyorsunuz, dedi. Ama dünyanın en mutlu ya da en mutsuz iki insanı olmamız sizin elinizde. Anna bir şey söylemeye hazırlandı; ama Vronski fırsat vermedi konuşmasına:

— Yalnız bir şey istiyorum sizden. Şimdiki gibi umut beslemek, acı çekmek hakkını tanıyın bana. Ama bu olmayacak bir şeyse gözünüze görünmememi emredin, görünmeyeyim. Varlığım sizi sıkıyorsa, bir daha görmeyeceksiniz beni.
— Sizi kovmayı aklımın ucundan geçirmedim.
Vronski titrek bir sesle:


— Yalnız bir şeyi değiştirmeyin, dedi. Bırakın her şey olduğu gibi kalsın. İşte kocanız geldi.”




Londra'daki Kine College Hastanesi Yaslanma Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatimizi kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu.
Sağlıklı yasam konusunda birçok araştırmaya imzasını atan; Londra'daki Kine College Hastanesi Gerontoloji (yaslanma bilimi) Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Bale, 'Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz ' diyor ve ekliyor: 'Vücudunuz; siz fark etmeden sağlığınızla ilgili en önemli ipuçlarını veriyor.'
Prof. Bale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Bale'nin ' İste hayatinizi kurtaracak 16 ipucu' dediği test söyle:

1.Tırnaklar Tırnaklarınıza dikkatle bakin. Eğer hafif mavilik yâda; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karsı karsıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karsı karsıya olduğunuzu gösterebilir.
2. Nefeslerinizi Sayın Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı
ciğerlere sahipsiniz demek... Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

3. Gözler Aynada gözlerinizden birine bakin. İris'in etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu ayni şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.

4. Avuç içinize bakin Avuç içlerinize dikkatle bakin. Eğer kırmızı ve lekelilerse karaciğerinizde sorun var demek.

5. Hafıza kontrolü Bir tepsinin üstüne rasgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye
bakin. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İy i bir hafızanızın olması Alzheimer'le karsılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

6. Kas kontrolü Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa, kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.

7. Görünüş Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel
yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınızın iyi olduğu anlamına geliyor.

8. Tiroit misiniz? Kollarınızı yere paralel olarak tam karsınızda birleye uzanıyormuş
gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.

9. Düz yürümek Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi isliyor demektir.

10. Doğum kilonuz Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız
kalp sorunlarıyla karsı karsıya kalabilirsiniz.

11. Beliniz kalın mı? Vücut sekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde
toplanıyorsa, kalp sorunu yasama riskiniz daha fazla.

12. Tuvalet sıklığı Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık tuvalete gitmektir.

13. Nabız kontrolü Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yasayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.

14.Dişlerinizi fırçalayın Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.

15. Parmak uzunluğu İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi
geçirme riski daha fazla.

16. Ayak Bilekleri Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın.Eğer
bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa o zaman kalp,akciğer,böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Siz yinede moralinizi bozmayın. Ancak yukarıdaki belirtilerden bir veya bir kaçı varsa hemen doktorunuza başvurun...







Bir sen gelirsin aklıma…
                Aklım başımda,,
Bir de yazdıklarım
                Silmeden okuduklarım
Kaç heceyi ulaştırmaya çalışmıştım oysa
                Yarınlarıma ışık olsun diye
Nice cümleler kurmuştum uğruna
                Belki de okumadığım kadar şiir yazdım sana
Varsın olsun iyi olmuş okumadığında
                Çünkü her acının bir de sevinci varmış bu dünyada
Her yokluğun bir de varlığı
                Her sevenin bir de sevileni
Ve ben şimdi daha çok seviyorum
                Senden sonrasını bil ki…
Yüzümde açan güller misali
                Avucumun içinde saklayıp koklayarak
Saklıyorum yüreğimdekileri mahşere dek…
                Soracak, sorulacak çok hesap birikti defterimde
Katıp da gündüzleri geceye
                Sıraya koyacağım hepsini de
Ellerimden ellerine bir de yüreğine
                Soracağım sana tüm ettiklerini de
Üzüldüğümü sanmayasın ki
                Varlıklarım var şu an yüreğimde
Senden kıymetli hem de
                Senden daha üstün hem de
Sözlerim var bil ki sana söylenmişlerden daha güzel
                Sevenim var yüreğiyle
Seviyorum en kıymetlisini yüreğimle…

Geçti gitti,,, Geçti gitti çoktan... Geçmiş olsun sana da...


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL


Bu şehir de yaşayan hikayeler vardır. Elbet vardır onlarında bir sonu. Ama her gün o kadar
çok hikaye doğar ki, gidenler  fark edilmez bile. Sadece yasayanların değildir bu hikayeler.

Bir ağacın,bir evin,bir otobüs durağının ve hatta yerdeki sigara izmaritlerinin bile vardır bir
hikayesi. Mesela şuradakine bakın. Evet surda kaldırımın hemen kenarındaki izmarite bakın.
Nasılda ezilmiş. Belli ki biraz evvel öfkeli parmaklar arasından fırlatılmış. Hırsla ezmiş
sahibinin ayakları onu. Kim bilir kime kızgındı böyle. Belki en yakın arkadaşından yediği bir
kazıktı belki de kızının bir sevgilisi olduğunu öğrenmesiydi öfkesini bu bir tek sigaradan
çıkarmasına sebep olan.

Ya şuradaki hemen yolun karsısındakine ne dersiniz. Neredeyse izmarit bile kalmamış geriye.
Tüketmiş onu içen. Heyecanla bir şeylerin olmasını beklerken. Canını alırcasına içmiş en
yakın arkadaşını ve en büyük düşmanını. Sorsak o izmarite neler neler anlatır bize. Onu
içenin yüreğindeki fırtınaları ondan daha iyi kim bilebilir ki....Ama gerek yok belki de
sormaya. Bir düşünsek biz de hayatımda bunun gibi kaç tane içmişizdir ve hepsini
kendilerine ait hikayeleriyle öylesine yere,geride bırakıp gitmişizdir. O orada hikayesini
tamamlarken biz bizimkine devam etmişizdir.
Hah bakın bir tanede şurada var. Hemen  şu ağacın altında. Öylece duruyor,hiç içilmemiş gibi.

Biraz yıpranmış görünüyor , sanki birkaç nefeste olsa çekilmiş. İçen her kimse onu, belli ki
kavuşmuş beklediğine. Atmış elindekini koşmuş sevgilisine, annesine belki de yıllardır
görmediği evladına. Yılların acısını çıkarırcasına çektiği birkaç nefesle
heyecanına, umuduna, coşkusuna ortak etmiş onu .Beklediği görseydi, yerde öylece duran
izmariti bu kadar bekletir miydi acaba onu? O birkaç nefesteki umudu ve umutsuzluğu
hissetseydi kıyabilir miydi acaba bekleyenine?

Hikayeler öyle çoktur ki bu şehirde. Bakmasını bilirseniz her yerdedirler. Elle tutacak kadar
yakındır size ve bir o kadar da uzak. Hepsinde sizden de bir parça gizlidir. Nasıl olurda bu
hikayeler hem birbirlerine bu kadar benzer hem de birbirlerinden bu kadar farklı olurlar diye
sormayın bana. Cevap orada, bakın çevrenize. Herkesin hikayesi ne kadar iç içe görüyor
musunuz? Yollar bir noktada ayrılmış ve hep bir noktada birleşmiş. Hepsinin içinde
birbirinden bir esinti var sanki... Ama herkese farklı acılar,farklı sevinçler yaşatmış bu
hikayeler. Herkes bir yerlere izlerini bırakmış hikayelerinin. Kimisi bir ağaca nakış gibi
işlemiş, kimisi bir durakta bırakmış,kimisi de izmaritlere yazmış hikayesini. Okunsun diye
değil sadece yaşandıkları için. Bir anı gibi, bir imza gibi...


Bu şehir neresi mi? Herhangi bir ülkedeki herhangi bir şehir. Ne fark eder ki? Sizin yaşadığınız yer. Nefes aldığınız, karnınızı doyurduğunuz ve hikayelerinizi geride bırakarak, öleceğiniz yer.

CONVALY







Bilseydin nasıl da sevdiğimi…
Gözlerin için ölebileceğimi
Yeri göğü yıkıp da
Sensiz bir yere gitmeyeceğimi…
                Dursun istiyorum zaman
                Sadece sen ve benle dönsün dünya
                Çılgınlık bu değil mi
                Varsın olsun…
                Seviyorum işte
                Aşk bunun adı…
                Gökyüzünden kalbime inen
                Senelerdir beklediğim
                Ve sonunda gelen
                En sevdiğim
                Beklediğim
                Özlediğim
                Her şeyim
                Biriciğim,
                Ve daha nicesini barındıran
                Seviyorum seni…


"Eşime"

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

@ ARALIK 2017




Mevlid ; Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir.
Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.

O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. O'na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.

Bu gece, müslümanlar arasında yüzyılllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı "Vesiletün'necat" olan mevlit kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir.

Peygamberimizin doğum yıldönümlerinde okunan mevlitleri saygı ile dinlemek, O'nun mübarek ruhuna salât ve selâm okumak hiç şüphesiz büyük milletimizin Sevgili Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığının bir ifadesidir.

Bununla beraber, O'nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O'nun sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmış oluruz.

Mevlid, Peygamberimizden (s.a.v) üç dört asır sonra icat edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlit merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:

İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:

“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”

“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)

Kuran-i Kerim (Enbiyâ, 107) "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."


(Isrâ Sûresi, 105) ''Biz Kur'ân'i hak olarak indirdik. O da hakkin ve gerçegin ta kendisi olarak indi. Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanlari ise azapla uyarman için gönderdik.''


(Âl-i Imran Sûresi 31) Ey Resulüm, de ki: "Ey insanlar, eger Allah'i seviyorsaniz, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarinizi bagislasin. Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir)."

.....

Dularımız bu gece eksik olmasın, kalplerimiz imanla dolsun...
Kandilimiz mübarek olsun.






insanlarda tek sıcak kanun
üzümden şarap yapmaları
kömürden ateş yapmaları
öpücüklerden insan yapmalarıdır

insanlarda tek zorlu kanun
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları
ölüme karşı yaşamalarıdır

insanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır

hep var olan kanunlardır bunlar
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar
yayılır, genişler, uzar gider
tâ akla kadar

Paul ELUARD





Uyumak istiyorum bir müddet
Bıkıncaya dek
Ne gündüzü ağırlamak ne de geceyle baş başa kalmak
Dolanıp çarşaflara sarılıp yorganıma
Uyanmak istiyorum
Ihlamur kokulu bir sabaha…
... 
Oysa daha kar yağacak
Mevsim henüz sonbahar…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
25 ağustos 2017


Hangi deniz eş değer ki gözlerine
Sözlerin olmuş tüm cihana vesile
Gönlümüzde, yüreğimizde, her an her yerde
Bir tek sen varsın Atam
Ömrümüzde…

Yedi cihana salmışsın nam
Eğilmiş herkes önünde
İlkelerinle aydınlatmışsın yolumuzu
Hedefimiz olmuş devrimlerinle…

Karanlıklar aydınlanmış Seninle
Meydan okumuşsun cahilliğe
Kadına verdiğin sonsuz değerle
Yürekten bağlamışsın bizi kendine…

Her On Kasım’da aşk başkadır
Çünkü bize Seni hatırlatır…
Değil on yıllar geçse de yüz yıllar
Her an her yerde her daim
Bir tek SEN varsın yüreğimizde…

Saygı, sevgi, şükran ve özlemle anıyoruz Seni ATAM…
Gücümüz, ömrümüz yettiğince Seni sevmeye devam edeceğiz.
Ne Mutlu Türk’üm Diyene!!!


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
1881 - 193oo





Kasım’da aşk başkadır
Çünkü bana babamı hatırlatır.


Doğum günün kutlu olsun babam

:( :(

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
01 KASIM 1926 - 2010
“Kimbilir hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara,
saçların balkonları terk edeli kimbilir
ne kadar olmuştur?
annene göstermeden aşağı akardı saçların
kaç kez eksilip çoğalırsın dişlerini fırçalamayı
ezbere bildiğin günlerde…
Mor bir kedi geceyi sıyırarak geçiyordur
kuyruğunda teneke yıldızlar
düşlerinle buluşurken lanetli aynalarda
söylesene hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara…
Ne gece yer rüşveti ne ben
Söz! Annene söylemem…

Yüzüm
hangi dağa baksam
içinde öfkelerinden habersiz
korkunç atlar gezdiren
bu sessiz , yıldızsız.
Yüzüm
hangi yola çıksam
bu yetim avlusu , bu ateş
bu ağlamaklı şey…

Hiç gürbüz
hiç pembe yanaklı
sayfalarımız olmadı mı bizim?
Biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlarından
kışın?
Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin,
Nasılsın…
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim,
Ya sen…
Sen… Nasılsın?
Göğsündeki ağrılar nasıl?
İyi misin?

Ben hangi kelimeye açsam ağzımı
Ben hangi kelimeyi nereye koysam
Bir sonbahar konaklar sesimde.
Ben hangi kelimeyle girsem akşama
Ben hangi kelimeyle nereye gitsem
Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma.
Ben hangi yaprağın ince hüznüyüm

Sen hangi sersem haydut…”

Birhan KESKİN





Çocukluğuma geri dönmek istiyorum Allah’ım !
Mümkünse, şu an, lütfen…
Kirlenmiş insanların sahte yüzlerine  bakmaktan yoruldum.
Taş olmuş kalplere istemiyorum hiçbir yoluculuk…
Gönlümden vermek gönülden almak tek niyetim…
Ne yazık ki insanların hiçbirinde kalmamış o ruh.
Yalan olmuş sözlerde kaybolmak var
Girdiğin yollarda unutulmak
Çizilen kaderde sıkışmak…
Biliyorum Allah’ım yanmak da var yanılmak da
Ama ben kötü biri değilim bilinsin istiyorum…

Duy beni Allah'ım lütfen duy...!
Çocukluğuma dönmek istiyorum...

Mehpare ÖĞÜT
24 Ekim