ŞİİRLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ŞİİRLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bekliyorum işte...
hayatın ne getireceklerini merak ede de
bıkmak mı yok canım, bazen, ara sıra ya da boş ver 
beklemek daha güzel...
zaman geçiyor
ömür geçiyor
bak bugün bir beyaz daha düşmüş saçlarımın arasına 
çektim kopardım 
aynada yüzüme baktım / yüzüm bana...
yüzümdeki çizgiler git gide belirginleşiyor diye düşündüm / içlendim
sonra sevindim tuhaf bir şekilde 
böyle de güzeldim...
sonra ellerime baktım / ellerim
ellerim güzeldi daha 
ellerimi hep sevdim...
sevindim bir kere daha...
ayaklarım, ayaklarım öksüz mü kalacaktı 
kaldırdım baktım onlara da uzun uzun 
ne çok dalga geçerdi küçükken dayım da;
“kızım, senin palete ihtiyacın yok” derdi hep
dayım geldi aklıma, doldu yine gözlerim
ahh ayaklarım... canım dayım....
bak yine burnumun direği sızladı anınca dayımı
ardından babam geldi aklıma durakladım...
koca bir sessizliğe gömüldüm o an
ahhh babam... canım atam...
ben seni sevmelere doyamadım...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL




İnceden inceye içime işlenen
Nakış nakış dokunuyorsa sevdan yüreğime
Bil ki beklenensin gönlüme giren
Gönlümde yer edinen
En güzel duamsın sevginle
Çaresiz kalınan gecelerde
Kaçışlarımın diğer yanı
Söylediğim şarkıların en güzel nakaratı
İçtiğim su kadar aziz
Bastığım toprak kadar kutsal
Gökyüzü kadar derin
Yeryüzü kadar güzel
Söylediğim şarkılarda
Hüznümün diğer adı
Mutluluğum
Eksik yanım
Kalp hırsızım
Ve daha binlerce kelimeye sığdırmaya çalıştığım
Gideni aratmayan sevdam
Kollarında kaybolduğum
Sarıldığımda her şeyi unuttuğum
Biriciğim, özüm, sözüm, iki gözüm
Ömrümün kalan yüzü
Birlikte daha nice yıllara…

Seni Seviyorum…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
15 Ağustos 2018





İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm
Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım
Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.
Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum? -
Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.
Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak
Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.
Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.
Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için
Ellerimi ayaklarımı çözmelerini -
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar
Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, fark etmez,
Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.
İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üst üstüme kapaklandım.
Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları
Ölmek
Bir sanattır, her şey gibi.
Özellikle iyi yaparım.
Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.
Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi
Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:
'Mucize!'
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.
Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin ----
Hakikaten çalışıyor.
Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.
Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.
Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim
Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.
Kül, kül -
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok----
Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.
Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.
Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Sylvia PLATH
Çeviren : Enis AKIN






-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, 
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim, 
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader! 

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim 
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; 
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... 

- Olur; 
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; 
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz... 
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz, 
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz? 

Hâlâ 
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi 
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi. 

- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; 
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme... 
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın; 
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, 
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ 
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha! 

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın 
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa. 

- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa? 
- O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor... 
- Ya sakın 
O gelmeden ben ölürsem? 

Kadın bu son sözle 
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle 
Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine 
Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan 
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine. 
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan 
Bir ihtilâc ile etrafa ra'şeler vererek 
Uğulduyordu... 

- Yarın yavrucak nasıl gidecek? 

şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin 
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak 
ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak - 
şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin 
Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid! 
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid 
Eliyle engini güya işaret eyleyerek 
Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! ' 

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek, 
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü! ' 
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine 
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne? 

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor: 
Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle, 
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle, 
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder 
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor; 
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...

Tevfik FİKRET





Türküler telli duvaklı, türküler gelin
Türküler sevda yeli, dost eli
Türkülerinde yazılı memleketimin kaderi
Bulunsun mezar taşımda dilerim
Türkülerin en güzeli

Üç tel, üç mısra şiir
Sabır taşını çatlatan çile
Anılarla avunduğumuz yetişir

Söz gümüştür
Sükut altın değildir yine de

İnan hiçbir şey güzel değil şu yeryüzünde
Sen olmasan
Ülke de senin için devlet de
Bunu bil kullan hakkını
Yaşa kardeşim özgürce

Gülmeyi bir kez unuttun mu
Neylersen gülemiyorsun bir daha

Ağaç içinden çürür
Elmayı oyar kurt, sineği yer örümcek
Ve insanı yer insan

Elif kızın gönülcüğün çalmışlar
Bir halden bilmeze vermişler

"yılan gibi eğrim eğrim mor belik
Soyka kalsın bu ayrılık ayrılık"

Acının ve korkunun
Önün ve sonun
Yani hiçbir şeyin aslı yok
Yalnızca büyüklük
Yalnızca yaşama sevgisi aşk sonra
Ve bir büyük dünya ortasında
Yüreğimde duyduğum yokluğum

Güneyden mi geldin böyle nedir
Portakal kokusu avuçlarında
Bu limon çiçeği ne saçlarında
Söyle durur mu o sıcak sihir
Turuncu renklerle dal uçlarında

Bir kahve fincanında
Bahtıma çıkan fal sensin
Yalan da olsa
Uydurduğum en güzel masal sensin

Yoksul bir kasabada doğan
Yalınayak büyüyen şair
Nerden bulacak yumuşak kelimeleri
O, dağ yeli gibidir
Sarsar

Ömür üç günlüktür biter
Şiirde sürer hayatın filizi
Sürekli bir aşktır çünkü şiir

Ah güz gelir kış yok işte yağan kardır
Yer duymaz gök sağır
Ben çekerim yüzyıllardır
Söyleyin anama ağlamasın

Ölüm bir kaçıştır yaşamdan

Gökyüzünde bir bulut
Nasıl giderse dağlara doğru
İnsan nasıl düşerse yollara usulca
Anılar da öyle
Yol alır gönlümüzde
Eskimez çocukluktaki düşler
İnsan eskise de
Doğa eskise de

Biliyorum, insan kavgayla büyür
Biliyorum, dümdüz değil yaşam

Ölüm, gençleri
Çok seviyor ülkemde

Kötü değildir ağlamak
Yüreğim boş bir kafes işte

Saçında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları
Saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarla kuşları

Yaşamanın ve ölümün karşısında her şey susar

Her şey bir eski zaman düşünde

Savrulup gitti günler…

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU