ZAMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ZAMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 

 

Kuş tüyü yastıklarda yatmak mı !

bir gecenin sabahını göremeyecek olmanın acısıyla

yalnızlığına da alışıyor insan varlığı olmayınca

kaderin ördüğü ağlara sarılıyorsun zamanla....

gözümden düşen düşene 

yüreğimden gidenleri saymıyorum bile

kendi kendimle başbaşayken hele

yarınları düşünüyorum mu sorma bir de!

kalkıp gidesim var ama nereye

içimden bir ses devir diyor şu masayı

kır at bardakları

sarhoşluğum olsun içmediğim akşamlarda

yıldızlarla helalleşiriz nasıl olsa,,,

sonra, sonra otur, otur oturduğun yerde diyen hain bir ses

vuruyor duvardan duvara

yalpalıyorum evin ortasında 

düştüm mü elvedalara...

sen de boşuna hevesleniyorsun canım benim

canın mıyım gerçekten senin

ya neyimsin, neyim olacaksın canımdan başka

bilmem ki, belki de, belki de neyse boşver

konuşma şuursuzca...

Canınsam canınımdır nasıl olsa...

Kapının gölgesi düşmüş yoluma

yolum uzun!

toparlanmak lazım haydi durma

durma ! Derle toparla sağı solu, 

düzelt yastıkları da...

zaman geçiyor;

her günden daha bir hızla...


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2023-Mayıs


 Kalbimin bir yerinde, bir yerlerde

Acılara yol almış hatıralar 

Zamana ayak uyduramayan duygular

Kırık dökük eşyaların arasında

Sıkışmış çocukluğumun külleri var...

Kurtulamadığım, korktuğum, 

Gizlisi saklısı olmayan zamanın içinde

Geçmişin izleri var

Kokusunu ciğerlerimden atamadığım...


Çocukluğum...


Hayatımın bir döneminde bir yerlerde

Silinmeyen anıların eşliğinde 

Unuttuklarım, unutmaya çalıştıklarım

Göz göze, yan yana gelmekten kaçındıklarım

Kızgınlıklarım, hayal kırıklıklarım

Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarım

En çok da çocukluğum,

Dönüşü olmasa da ayrıldıklarım...


Çocukluğum...


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

24 Ekim 2022




Hayal deme
Hiçbir şey için
Görmezden gelme
Yaşananlar için
Dünya geçer gider
Ölüm haktır
Yaşarken bilmek gerekir
Zaman bir andır…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2020




Kırılganız belki yaşadıklarımızdan
Umursadıklarımızdan,
Unutulduğumuzdan
Değmez insanlar için yas tuttuğumuzdan
Kaderin cilvesine ayak uyduruşumuzdan
İhanetin gölgesinde yattığımızdan
Ve bir zaman sonra her şeyi bırakışımızdan
Yaşamdan bıkışımızdan
Zamandan kaçışımızdan
İnan ki öyle dostum
İnan ki sadece yaşıyoruz
Yaşamak için sadece
Yaşar gibi yapıp
Sonra ölüyoruz…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
11.05.2020
“Bana geldiler yine”





Geçiyor ömür
Tüketiyoruz tüm zamanı
Şakası yok mevsimlerin
Bilmem kaçıncı yaz
Önümüz sonbahar
Ardından kış
Diye diye
Bir sonra ki dönüme
Hazırlıyoruz kendimizi
Çıkarsak tabii !

Ölüm her an kapımızda
Oysa ki yaşamın rehaveti çökmüş üzerimize
Hiç gelmeyecekmiş,
Hiç gitmeyecekmiş gibi
Harcıyoruz tüm anları…

Belki de hayata bu kadar bağlanmamalı!

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2019


Bekliyorum işte...
hayatın ne getireceklerini merak ede de
bıkmak mı yok canım, bazen, ara sıra ya da boş ver 
beklemek daha güzel...
zaman geçiyor
ömür geçiyor
bak bugün bir beyaz daha düşmüş saçlarımın arasına 
çektim kopardım 
aynada yüzüme baktım / yüzüm bana...
yüzümdeki çizgiler git gide belirginleşiyor diye düşündüm / içlendim
sonra sevindim tuhaf bir şekilde 
böyle de güzeldim...
sonra ellerime baktım / ellerim
ellerim güzeldi daha 
ellerimi hep sevdim...
sevindim bir kere daha...
ayaklarım, ayaklarım öksüz mü kalacaktı 
kaldırdım baktım onlara da uzun uzun 
ne çok dalga geçerdi küçükken dayım da;
“kızım, senin palete ihtiyacın yok” derdi hep
dayım geldi aklıma, doldu yine gözlerim
ahh ayaklarım... canım dayım....
bak yine burnumun direği sızladı anınca dayımı
ardından babam geldi aklıma durakladım...
koca bir sessizliğe gömüldüm o an
ahhh babam... canım atam...
ben seni sevmelere doyamadım...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL



Geçilmez denilen yerlerden geçtim
İçilmez denilen sulardan içtim
Dünyanın telaşını çok gördüm de
Yine yeniden yaşamayı seçtim…
Yürüdüğüm yollarda
Dostluklar biriktirdim
Kimine vefa
Kimine cefa
Kimini ise kadere ortak edip
Yoluma devam ettim…
Çoğu kez gücendim
Yanıldım,
Zamana verip derdimi
Kendimi kendimle bıraktım.
Söylediğim sözlerin
Düşündüğüm her şeyin
Sahibi bendim
Ben yaşadım
Ben aldandım.
Gördüğümü, bildiğimi unutup da
Hayatıma baktım…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
13 Eylül 2018-09

Fotoğraf : Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL




Ne çok şeyden vazgeçiyoruz çoğu zaman... Bazen isteklerimizi bir kenara koyup önceliği olan konuya ağırlık verip isteğimiz olanı ise ikinci ve hatta üçüncü plana atıyoruz. Olmak zorunda değil ama oluyor işte. İmkanlar ve durumlar dahilinde, belki de hiçbir zaman gerçekleştirmemiz mümkün olmayacak olsa bile hayali ile yaşıyoruz ve bir gün diyerek geçiriyoruz tüm günlerimizi... Doğru mudur bu yaptıklarımız tartışılır ama bize verilen yaşam süremizinde belli bir sınırı var. Ha bugün, ha yarın, şundan sonra, bundan sonra derken geçiyor ömrümüz ve geçerken de hani o bir gün diyerek ötelediğimiz hayallerimiz de koyduğumuz yerde olduğu gibi devam ediyor beklemeye. Ve bizler de bir gün diye diye geçirirken günlerimizi saçlarımızda oluşan aklar, yüzümüzde oluşan kırışıklıklar, fiziksel kısıtlılıklar ve ruhumuzda oluşan yorgunluklar... gerçekleşmediği ve/veya gerçekleştirilemediği için şimdi tam da önümüzde bize hadi diye seslenirken, biz de ise ne o ilk günkü gibi heyecan ne de gerçekleştirecek olmanın vereceği mutluluk kalıyor geriye. Zaman değerlidirden yola çıkılarak aslında zamanı iyi kullanmak, elimizdeki imkanları ise azami olarak kendimiz için de ayırarak yapmaya çalışmak kanımca en güzeli olacaktır. Çünkü belli bir yaşa geldikten sonra içimizde o isteği gerçekleştirecek gücü ve isteği bulamayacağız belki de...


Ünlü Rus Yazar Lev Tolstoy'un da bir sözünde değindiği üzere  “Hayat ne gideni getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gereken zamanı yaşayacaksın ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.”

Evet, ne kadar da doğru bir söz değil mi! Yaşaman gerekenleri ya zamanında halin vaktin yerinde iken yaşayacaksın ya da yaşayamadığın için sonra ki zamanlarda hayıflanmayacaksın. Çünkü zamanı geri döndürmek elimizde değil. Bugün, şu an - yarın ise başka bir gün. Yeni umutlara, yeni heyecanlara, başlangıçlara gebe... Dün belki yapamadın ama bugün mutlaka yapmaya çalış. Çünkü yarın herşey için geç olabilir. Bu yüzden ilk işin ne istediğine karar vermek, ne yapmak istediğini düşünmek ve ilk adımı atmak. Okumak mı istiyorsun ama yaşın da biraz geçmiş ve hatta evlenmişsin çoktan, baba bile olmuşsun, boyunca çocukların var. Olabilir, okumanın yaşı yok ki.. Ya sen evet evet sen, Ayşe, Fatma.. Sen, çalışıyorsun ama hayatından memnun değilsin, o hepimizde de var zaten. Sorun ne o halde. Çalışıyorsun, kazanıyorsun, sağlığında yerinde ise zamanını iyi değerlendir o zaman. Kurslara katıl, aktif ol, yaşamına değer kat, kat ki hayatın vereceği keyfi kendince yaşa ve çevrendekilere de yay bunu. Peki sen, sen neyi bekliyorsun! Ne istiyorsun, ne bekliyorsun daha... Yaşamak istediğini yaşamadan ölmek mi amacın yoksa çok şükür elimden geldiğince yaşadım, müsterihim demek mi kararın. Düşün bir kere! Bu yaşam senin ve sadece sen yaşıyorsun. Duygularına ve düşüncelerine yön veren sensin o yüzden yaşamınında dümeni sende. Ne tarafa kırarsan o tarafa gidersin. Önemli olan doğru kararı verip zamanını iyi değerlendirip yaşamını en iyi şekilde yaşayabilmen. Belki de yarını göremeyeceksin o yüzden gecikmeden, geciktirmeden kullan zamanını ve değerlendir sana değer katacak her şey için ve keyfine var yaşamın, yaşarken zamanında...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
Deneme 


Bekliyorum işte...
hayatın ne getireceklerini merak ede de
bıkmak mı ! yok canım, bazen, ara sıra ya da boş ver
beklemek daha güzel...
zaman geçiyor
ömür geçiyor
bak bugün bir beyaz daha düşmüş saçlarımın arasına
çektim kopardım
aynada yüzüme baktım / yüzüm bana...
yüzümdeki çizgiler git gide belirginleşiyor diye düşündüm / içlendim
sonra sevindim tuhaf bir şekilde
böyle de güzeldim...
sonra ellerime baktım / ellerim
ellerim güzeldi daha
ellerimi hep sevdim...
sevindim bir kere daha...
ayaklarım, ayaklarım öksüz mü kalacaktı
kaldırdım baktım onlara da uzun uzun
ne çok dalga geçerdi küçükken dayım da;
  • “kızım, senin palete ihtiyacın yok” derdi hep
dayım geldi aklıma, doldu yine gözlerim
ahh ayaklarım... canım dayım....
bak yine burnumun direği sızladı anınca dayımı
ardından babam geldi aklıma durakladım...
koca bir sessizliğe gömüldüm o an
ahhh babam... canım atam...
ben seni sevmelere doyamadım...


Mehpare ÖĞÜT


Şu dört duvar arasına sıkışıp kalmış ruhumu
Teslim edemiyorum hiç kimseye…
Oysa ki gitme telaşında bir yürek
Geç kaldım biliyorum sevdaların mevsimine
Olsun yine de…
Olsun belki de yakındır gelecek
Gelecek vardır bir yerlerden
Kim bilir…
Kim bilir hangi kentten
Hangi sevda çıkacak yolumun üzerine.
Sevdanın hangi rengini tanıyacağım
Hangi ellerde ısınacağım
Kimin omzunda sabahlayıp
Hangi gözlerden seyredeceğim dünyayı
Ve hangi şarkının melodisi olacağım
Kim bilir…
Belki de;
Yaralı bir yüreği avutacağım son deminde
Belki masallardaki kuşların adına ben yazacağım bu hikayeyi de
Kara kışa teslim olacağım ya da baharı müjdeleyeceğim bir yüreğe
Belki, belki de bir düşünce sadece
Belki de güzel bir rüyadır gördüğüm uyumadan önce
Ya da boş ver, her neyse…

Mehpare ÖĞÜT

2013





Ben kışları anlatırım, gözlerin baharları

Beyhude telaşlarımda kalır geçmiş
Ben yalnızlıkları susarım, sen eğdirirsin önünde sultanları
Sultanlar eğilince de bilesin, unutmazlar saltanatını
Güç bela düştüğüm yollarda kaldırırım önümden tüm unutulanları

Ben senin bildiğin gemilerden değilim
Rüzgarında devrilirim de bir dalgalarında boğuşurken kendimi bilirim
Issızlığım, çevremi kuşatsa da haykırıyorum denizi
İdam sehpasına giderken gocunmam ben, ölüm bir kar tanesi

Cellâdımsın diplere inmekten korkmam
Tarihim seni kovalamaktan örülü
Senin rengini başka bir renkle bozmam
Gözümde bir yaştır sonsuzluk evrenine dökülen
Binlerce yılın sürgünlük ıstırabını çıkarma benden
Hayatımı küçümseyen gözlerini uzak tut
Bir korkudur bakışların, müebbet zamanları tüketen
Bir gülün içimde devinen dikenisin, içimde yüzyılların çilesi gömülü

Lügâtimde seni anlatmaya yer yok
Saçların rüzgarıma tâ ezelden asılı
Zindandan çıktı hüznüm, yeryüzünde bana ayrılacak bir mutluluk kafesi yok
Müphem yolculuklardan artık çekil bana
Benim taşım, senin toprağına yazılı

Bir devran dönüyor başımda artık yeter
Bir servi olup göğe uzanıyor bıraktığın keder
Bir kül kaldırıyorsun ey içinde gülü barındıran
Tozumu bile kaldırdın, yollarımda ayaklarım tükendi
Ruhumda bir katılık yerleşti, boz bulanık ötelerden yani senden kalan

Yenilgiler koydun geri dönülmez ülkeme
Hayallerim bir hülyanın karanlık kıyılarına vurdu
Ateşi elinde tutan bir adam dedi
Kuzeydir aradığın yer buzlar orayı terketti
Bezirganlara yerini sormak hercai bir çaba
Sadâkat, iflas eden hücrelerimi uyandırdı
Omzumda mevsimlerle yürüyorum,
Beni ne güneşler ve yağmurlar terketti
Önüme bakmıyorum gözlerim havada ebedi ufku arıyorum

Hep vardır bir gözü değen
Sahile vuran balıklar hududunu unutsa da
Tek O unutmaz
Esrârengiz ve yorgun kelimeleri ayağa kaldıran, ayân eden

Hasan TOMUK




Her şeyi düzeltebilirmişiz gibi geliyor değil mi? Bütün küslükleri bir gün bitirebilir, bütün gönülleri şak diye alabilir, bütün ertelenmiş dostlukları bir gün ''hadi'' deyip gerçekleştirebiliriz sanıyoruz değil mi? Nasılsa daha zaman var. Nasılsa daha bir ömür yaşayacağız. Nasılsa dünya küçük...
Nasılsa bir yerde karşılaşırız. Oluru varsa tesadüfler yaratır zaten öyle değil mi? Nedir ki acelemiz? Derken...
Ölüm giriverir araya. Bütün planları bozar. Barışmadan, dost olmadan gidiverir o... Baka kalırsın. Elinde bir sürü kelime. Bir dakika dersin. Benim daha sahnem bile gelmedi, nereye?... Kalp kırdıysan bir özür bile dilemediğine yanarsın, kalbin kırıksa bir sitem edemediğine... Öyle kalırsın. ''Neden daha önce gidemedim ona da şu gönlümü al da dost olalım artık demedim'' dersin. Birden fark edersin ki, meğer o kadar zamanımız yokmuş. Meğer bir ömür daha yaşayamayacakmışız. Meğer yolun sonuna gelmişiz...
Ertelemek.. Ah ne feci bir şey. Bu gün değil yarın.. Yarın değil öbür gün... Bu ay değil öbür ay... Sonraki bayram... Belki seneye... Doğru değilmiş. Yapmamak gerekirmiş... Bu gün bir kez daha öğrendim ki, biriyle dost olmak istiyorsan hemen olman gerekiyormuş... Acele etmek gerekiyormuş. Hiç vakit kaybetmemek gerekiyormuş...
Kalbini kıran özür dilemiyorsa dilemesin. Sen istiyorsan dostluğun devam etmesini, o zaman git ona... Konuş onunla... Zaman hızla akıp gidiyor. Bir geri sayım var. Kalan zamanı bizim görmediğimiz bir geri sayım... Tık tık akıyor zaman...
Çok fazla işimize kaptırıyoruz kendimizi. Çok fazla kendimize kaptırıyoruz kendimizi. Çok fazla elimizdeki mutluluklara kaptırıyoruz kendimizi. Çok fazla endişemiz, korkumuz var. Çok fazla gururumuzun esiriyiz. Çok fazla gurur etrafında dönüyoruz. Çok fazla ''asla'' larımız, çok fazla ''hiç'' lerimiz ve çok fazla ''katiyen'' lerimiz var. Çok fazla tükürdüğümüzü yalayalım mı, yalamayalım mı hesabı yapıyoruz...
Çok fazla vazgeçiyoruz. Çok fazla düşünce okumaya çalışıyoruz. Çok fazla okuyamadığımız düşüncelerin yerine kuruntu kuruyoruz. Çok fazla sinirleniyor, çok fazla kin bağlıyoruz... Çok çok çok fazla. Her şeyden çok fazlamız var. Safrayı o kadar basmışız ki gemi hiç hareket etmiyor artık. Gidemiyor. Duruyor öyle orta yerde. Yalan hepsi yalan bunların.

Ölüm var işte..
O yüzden...
Acele etmeli...
Ölüm var..
Yakında veya uzakta...
Ama var işte..



Alıntı




Hemen her gün kendi kendime, adını "zaman içinde" koyduğum bir oyun oynarım. O anda canımı sıkan konu her ne ise,ısrarla bunun önemli olduğuna inanına hatasını yaptığım için bu oyunu uydurdum. Oyunu oynamak için yapacağınız tek şey,şu anda canınızı sıkan durum her ne ise, bunun şimdi değil, bundan bir yıl sonra olduğunu hayal etmek. Sonra kendinize sorun: "Bu durum gerçekten de benim bunu algıladığım kadar önemli mi?" Binde bir ihtimalle öyle olabilir, ama çoğu zaman hiç o kadar önemli değildir. Eşinizle, çocuğunuzla, ya da, patronunuzla bir tartışma olsun, kaçırılmış bir fırsat, kaybedilmiş bir cüzdan, işinizle ilgili bir projenin fos çıkması, bileğinizin burkulması gibi soranlar olsun, büyük ihtimalle bir yıl sonra bunlar umurunuzda bile olmayacaktır. Yaşamınızı hiç etkilemeyen küçük bir ayrıntı olmaktan öteye geçmeyecektir. Her ne kadar bu kolay oyun bütün sorunlarınızı çözmeyecekse de, size ihtiyacınız olan görüş açısını kazandırır. Eskiden çok fazla ciddiye aldığım birçok şeye şimdi baktığım zaman gülmeden edemiyorum. Artık enerjimi öfke ve sözde sorunun altında ezilerek tüketmektense, bunu karıma ve çocuklarıma ayırıyorum. Yaratıcı düşünmek için gücüm oluyor.


Richard CARLSON

“Ufak Şeyleri Dert Etmeyin” Adlı Kitabından…